30 Nisan 2013 Salı

Kısırlık - İnfertilite nedir, nedenleri nelerdir ?

İnfertilite, yani istenildiği halde çocuk sahibi olamama pek çok toplumda önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Tanım olarak, en az 1 yıl herhangi bir korunma yöntemi uygulanmaksızın haftada 2-3 kere girilen cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edilmemesi infertilite yani kısırlık olarak adlandırılmaktadır. İnfertilite görülme sıklığı toplumlar arasında büyük farklılıklar göstermez. Tüm dünyada çiftlerin yaklaşık yüzde onbeşi infertilite nedeni yardımla üreme tekniklerine başvurmak zorunda kalmaktadır. Bu çiftlerin büyük bir kısmında gebe kalamamanın nedenini açıklayacak sebepler bulunabilirken, yaklaşık yüzde 10-12sinde herhangi bir patoloji tespit edilemez. Bu çiftler açıklanamayan infertilite olarak adlandırılırlar. İnfertilitenin nedenlerini anlayabilmek ve tedavisini planlayabilmek için önce kadında ve erkekte üreme döngüsünün nasıl işlediğini ve gebeliğin oluş mekanizmasını anlamak gerekir. "Ne zaman çocuk sahibi olmayı planlıyorsunuz ?" sorusu pek çok yeni evli çiftin en çok karşılaştığı sorudur. Aslında bu soru yeni evlenen çiftlerin kendi kendilerine de ilk sordukları soruların başında gelir. Özellikle kadının çalışmadığı, geleneksel aile yapısındaki çiftlerde balayında gebe kalma hayali kuran çok genç çift vardır. Çocuğun ailenin geçimi ve işleri için önemli olduğu, kırsal alanda ise sadece çocuk sahibi olmak için evlenen kadın ve erkekler azımsanamayacak kadar çoktur. Bizim toplumumuz gibi çocuk sahibi olmanın ayrıcalık ve prestij olarak görüldüğü toplumlarda ise infertilite neredeyse hayati öneme sahiptir. Bir başka grup ise, çalışma hayatının zorlukları içinde evlenmeye zaman bulamamış ancak yaşı ilerlediği için bir an önce evlenip çocuk sahibi olmayı düşünen bireylerden oluşur. Tüm bu bireylerin ortak yanılgısı istedikleri anda, hatta belki balayında gebe kalabileceklerini düşünmeleridir. Pek çok sinema filminde ve romanda kahraman tek bir ilişki ile ya da bebek istediği zamanda gebe kalabilirken gerçek hayatta durum bu değildir. Hiçbir sağlık problemi olmayan tamamen normal bir çifti ele aldığımızda, kadının tek bir adet döneminde, her gün ilişkide bulunsalar bile, gebe kalma olasılığı sadece %25dir. Çiftin fertilite potansiyelini gösteren bu durum "fekundite" olarak adlandırılır. İnsan, organizma olarak üreme potansiyeli çok yüksek bir canlı değildir. Bunun pek çok nedeni vardır. Bazı yumurtalar döllenmez, bazıları da döllense bile embriyo döneminde gelişme gösteremez. Gebelik bir anlamda şans işidir. Bunu kabaca Rus ruletine benzetmek mümkündür. Hangi çiftin gebe kalabileceğini, yada hangisinin gebe kalamayacağını önceden tahmin etmek imkansızdır! Tek bir ilişkide %25 olan gebelik elde etme şansı bir yılın sonunda %85e çıkar. Yani bir yıl sonunda her 100 çiftten 85inde gebelik elde edilecektir. Geri kalan 15 çift ise infertilite ile karşı karşıya demektir. Bazı yazarlara göre ise birinci yılın sonunda gebelik olmaz ise, çifte infertil demek doğru değildir. Bunun için 2 yıl beklemek gerekmektedir. Gerçekten de ilk yılın sonunda %85 olan gebelik oranı ikinci yılın sonunda %92 civarında saptanır. Tek bir adet siklusunda gebe kalma şansı pek çok faktörün etkisi altındadır. Bu faktörleri inceleyecek olursak Kadının yaşı: Biyolojik saat ilerledikçe kadının gebe kalma şansı giderek azalır. Bunun en önemli nedeni yaş ile birlikte yumurtalıklardaki yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasıdır. 20 yaşında bir kadın ile 21 yaşındakinin gebe kalma olasılıkları arasındaki fark çok büyük değilken 30lu yaşlarda bu fark daha fazla anlam kazanır. Cinsel ilişki sıklığı: Cinsel ilişki sıklığı açısından normal ya da anormal diye bir sınıflama yapmak doğru değildir. Önemli olan ilişki sayısının az ya da çokluğu değil yeterliliğidir. Bunun için optimum sayı haftada 3 ilişkidir. Zamanlama : Cinsel ilişki sıklığının yanı sıra ilişkinin zamanlaması da önemlidir. Yumurtlamanın olduğu günlerde girilecek olan ilişki, gebelik olasılığını arttıracaktır. Süre:Çiftin ne kadar zamandır çocuk istediği önemli bir noktadır. Gebe kalmaya uğraşan çiftlerde aradan geçen süre uzadıkça, tıbbi yardım almadan başarılı bir gebelik elde etme olasılığı da o ölçüde azalmaktadır. Patoloji: İnfertiliteye neden olabilecek bir patolojinin varlığı da gebelik şansını azaltır. Bunlara en güzel örnek geçirilmiş ameliyatlar ya da endometriozisdir. Eğer bir çiftte fertilite problemi varsa bu gebeliği nasıl etkiler? Gebe kalma pek çok faktörün etkisi altındadır. Örneğin sperm sayısı olması gerekenin yarısı kadar olan bir erkek ve normal bir kadından oluşan çiftte gebelik şansı yarı yarıya azalır. Gebeliği etkileyen her faktör için durum böyle değildir. Örneğin kadında her iki tüpün de tıkalı olduğu durumlarda gebelik şansı neredeyse yok gibidir. Benzer şekilde testislerinde sperm üretimi olmayan ya da spermleri testisten dış dünyaya taşıyan kanalların fonksiyon görmediği erkeklerin de doğal yollardan çocuk sahibi olmaları büyük sürpriz olur. Bu açıdan bakıldığında çocuk isteği ile hekime müracaat eden çiftlerde hem erkek hem de kadın detaylı olarak incelenmelidir. Çiftin her ikisinde de problem olduğunda gebelik şansı bunların toplamı ölçüsünde değil çarpımı ölçüsünde azalır. Eğer insan ömrü 300-400 yıla çıkarılabilse ve bu süre zarfında kadından yumurta, erkekten de sperm üretimi sağlanabilse, açıklanamayan infertilite vakalarının tamamına yakını gebe kalabilirdi. Bu durum infertilitede zamanın önemini açıkça ortaya koyan bir olgudur. Gebelik olasılığı arttırılmalıdır ve bu da ancak tıbbi tedavi ile mümkün olmaktadır. Ne zaman endişelenmeli, ne zaman hekime gitmeli ? Eğer bir yıldan uzun bir süredir ovülasyona denk gelen günlerde 2-3 günde bir düzenli olarak cinsel ilişkide bulunuyorsanız ve herhangi bir korunma yöntemi uygulamadığınız halde gebe kalamadıysanız infertil sınıfına giriyorsunuz demektir. Bu asla normal yollardan gebe kalamazsınız demek değildir ancak istatistiksel anlamdan bakıldığında şans azalmış olmaktadır. Artık tıbbi yardıma ihtiyacınız vardır. Bu yardım için belirli ve kesin bir zaman yoktur. Bebek sahibi olmamanız sizi endişelendirmeye başladığında bir jinekoloğa gitmelisiniz. Pek çok çift infertiliteyi çekinecek hatta utanacak bir durum olarak görür ve kendilerini yalnız hissederler. Oysa durum bu derece kötü değildir. Tüm dünyada pek çok çift aynı problemi yaşamaktadır ve bunları önemli bir kısmı çok basit tedavilerle gebe kalabilmektedir. Burada çiftleri kısıtlayan infertilitenin her zaman önemli bir problem olmasına rağmen acil olmamasında yatmaktadır. Genelde kişiler doktora gitmeyi herhangi bir bahanenin arkasına saklayarak ertelemekte ve sürekli gelecek ay demektedirler. Oysa hayatta zaman dışında her şeyin telafisi mümkündür. Bazı durumlarda ise hekime müracaat etmeden önce 1 yıl beklemek gereksizdir. Çok sık ya da seyrek adet görmek Geçirilmiş pelvik enfeksiyon öyküsü 2'den fazla sayıda düşük Kadın yaşının ileri olması Erkekte testislerin küçük olması Prostat enfeksiyonu öyküsü. varsa vakit kaybetmeden profesyonel bir yardim ya da öneri almak için girişimde bulunmak akıllıca olacaktır. Hekime başvurmadan önce bazı basit önlemler ile üreme potansiyelinizi arttırabileceğinizi aklınızdan çıkartmayın. Bu önlemlerin en başında gelenlerden birisi vücut ağırlığı, diyet ve egzersiz arasındaki dengenin sağlanmasıdır. Uygun diyet ve egzersiz optimal üreme fonksiyonu için son derece önemlidir. Düşük kilolu ya da aşırı şişman kadınlar gebe kalmada güçlükler yaşayabilirler. Kadınlık hormonu olan östrojenin büyük kısmı yumurtalıklarda üretilir. Ancak yağ dokusu da küçümsenemeyecek bir östrojen kaynağıdır. Döllenme olayı hassas hormonal dengelerin rol aldığı karmaşık bir olaydır. Bu olayın başarı ile sonuçlanabilmesi için stabil bir hormonal durum gereklidir. Bu nedenle az ya da fazla kiloların infertiliteye neden olabilmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Normalin %10-15 altında ya da üstünde olan vücut ağırlığı üreme sistemini kökten etkileyebilir. Bunun en güzel örneği beslenme bozukluğu olan aşırı zayıf kişilerde adet kanamalarının düzensiz oluşudur. Bu düzensiz kanamalar genelde anovülasyon yani yumurtlamanın olmaması ile bir arada seyreder. Maraton koşucuları, yüzücüler gibi ağır sporlar ile uğraşan kadınların pek çoğunda adet düzensizlikleri ve dolayısı ile infertilite sorunu mevcuttur. Fertilite üzerinde etkili bir başka faktör de sigara ve alkoldür. Sigara erkeklerde sperm sayısını azaltırken kadınlarda da yumurta kalitesini bozar. Benzer şekilde alkolde sperm sayısı üzerinde olumsuz rol oynadığı tespit edilen bir maddedir. Değişik hastalıklar için kullanılan ilaçlar da fertiliteyi etkiler. Özellikle ülser ve tansiyon ilaçlarının sperm sayıları üzerine etkili olduğu bilinmektedir. Kafein alımının azaltılması ise konsepsiyon şansını arttırır. Cinsel ilişki sıklığı üreme yeteneğini direk etkileyen en önemli faktörlerden birisidir. İlişki ne kadar sık olursa gebelik şansı o derece yüksek olur. Burada kastedilen her gün girilen ilişki değildir. Bu sperm sayı ve kalitesini azaltır. İdeal olan ovülasyona yakın günlerde gün aşırı ilişkiye girmektir. Günümüzde hem erkeğin hem de kadının çalışma hayatı içinde olması, mesleki stresler ve kaygılar nedeni ile cinsel güdülerde ve istekte azalma çoğu çiftin ortak yakınmasıdır. Bu nedenlerle ilişki daha ziyade hafta sonları olmaktadır. Doğal olarak bu çiftlerin gebelik elde etmesi gecikecek ve büyük olasılıkla çift infertilite nedeni ile hekime başvurmak zorunda kalacaktır. İlişkinin sıklığı yanı sıra zamanlaması da son derece önemlidir. İnsan dışında hemen hemen bütün canlılar yumurtlama dönemini bilirler. Östrus ya da kızgınlık dönemi olarak adlandırılan bu devrede cinsel istekleri artar ve çiftleşirler. Hatta kedilerin bu özelliği pek çok espiriye de konu olmaktadır. Oysa insanlarda durum farklıdır. Kadında belirgin bir kızgınlık dönemi yoktur ve pek çok kadın yumurtlama dönemini fark edemez. Çeşitli yöntemler ile kadının adet düzeni saptanır ve ovülasyon dönemi tespit edilebilir. Fertil dönem denilen gebe kalma olasılığının yüksek olduğu dönemde bu nedenle gün aşırı ilişki önerilir. Cinsel ilişki ve fertilite arasındaki bağ ile ilgili son nokta uygun şekilde ilişkide bulunmaktır. Doğada çok değişik hayvan türleri vardır ve bunların her biri soyunu devam ettirmek için farklı mekanizmalar geliştirmiştir. Örneğin domuzlar sperm açısından çok cimridirler. Erkeğin penisi spiral şeklindedir ve dişinin vajinasına adeta vidalanır. Bu sayede tek bir sperm bile boşa gitmez. İnsanlarda bu tarz mekanizmalar mevcut değildir. Gerçekte bu tür tekniklere gerek de yoktur. İlişki sonrası semenin vajina dışına kaçması son derece normaldir. Pek çok kadın bunu gebelik şansı açısından olumsuz bir faktör olarak yorumlamakla birlikte gerçek bu değildir. Semenin dışarı gelmesi ilişkinin uygun şekilde yapıldığının göstergesidir. Çocuk isteyen çiftlerde genelde önerilen erkeğin üstte olduğu pozisyonlardır. İlişki sonrası kadının en az 5 dakika sırt üstü yatması ve vajinal duştan kaçınması da diğer öneriler arasındadır. İlişki esnasında kayganlığı sağlamak amacı ile kullanılan yapay maddeler spermler üzerinde ölümcül etki yaratabileceğinden önerilmemektedir. Çok gerek duyuluyor ise petrol bazlı olanlar yerine sıvı parafin tercih edilmelidir. İnfertiltenin geçmişe göre daha sık görülmesinin nedenlerinden biriside kadınların çalışma hayatı içinde daha fazla yer almalarıdır. Çoğu kadın çocuk sahibi olmak için işinde yükselmeyi beklemekte bu nedenle de yaşı ilerlemektedir. Yine pekçok işveren -ki buna çok büyük holdingler de dahildir- işe alacakları bayan personele belirli bir süre gebe kalmama kısıtlaması getirmektedir. Zaman geçtikçe kadının üreme potansiyeli azalmakta ve dolayısı ile infertilite daha sık karşımıza çıkmaktadır. Aslına bakılırsa bebek sahibi olmak için en uygun zaman diye birşey sözkonusu değildir. Kadının üreme potansiyeli 20-30 yaş arasında zirvededir. 30 yaştan sonra azalan bu potansiyel 35 yaşından sonra keskin ve hızlı bir düşüş gösterir. Bebek sahibi olmak için en uygun zaman oldukça kişisel bir karardır. Ancak çeşitli nedenler ile çocuk sahibi olmayı geciktiren ya da geciktirmeyi düşünen şiftlerin karşısında başka bir problem daha vardır: Sosyal baskılar. Hemen her toplumda özellikle aile büyükleri biran önce torun sahibi olmak için baskı kurma eğilimindedirler. Medyada yer alan ve çiftlerin biran önce bebek sahibi olmasını öneren yazılar da benzer şekilde baskı unsurudur. Tüm bu faktörlerin etkisi ile yeni evli ya da uzun süre etkili yöntemlerle korunmuş çiftler daha infertilite sınıfına girmedikleri halde sırf kadın 30 yaşına geldi diye doktor, doktor dolaşabilmektedirler. Üreme potansiyeli azalıyor mu? Bu soru hem konu ile ilgilenen hekimlerin hem de olayla direk ilgili olan çiftlerin cevabını aradığı sorulardan biridir. Cevap kesin değildir ancak muhtemelen önerme doğrudur. Kadının evlenme yaşının artması, cinsel özgürlük ile birlikte cinsel yolla bulaşan hastalık oranlarındaki yükselme, nedeni bilinmemekle birlikte erkekte sperm sayısındaki global azalma bu durumun nedeni olabilir. Sperm sayılarındaki azalma ilginç bir global gözlemdir. Gerçekten de son 15-20 yılda tüm dünyada yaygın olarak sperm sayılarında bir azalma eğilimi dikkati çekilmektedir. Bu durumun çevresel kirlenmeden mi yoksa modern yaşamın yüklediği stresten mi kaynaklandığı belli değildir. Sevindirici olan ise üreme potansiyeli üzerindeki bunca olumsuzluğa karşın, yardımla üreme tekniklerindeki gelişmeler ve buna bağlı olarak artan başarı oranlarıdır. Yine modern insanın infertiliteyi tabu olmaktan çıkarması ve tedavi alternatiflerini bilinçli bir şekilde değerlendirmesi de kayda değer bir ilerlemedir.

29 Nisan 2013 Pazartesi

Sorular ile Tüp Bebek

1. Kadınların doğurganlığını etkileyen faktörler nelerdir? En önemli faktör yaştır. Kadın yaşı arttıkça gebe kalabilme şansı azalır. 44 yaşından sonra pratik olarak gebelik şansı ihmal edilebilecek kadar azdır. Daha önce geçirilmiş cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, yumurtalık ve tüpleri etkileyen enfeksiyonlar da gebelik şansını olumsuz olarak etkiler. 2. Kadınlar ne sıklıkla jinekolojik muayene olmalılar? Cinsel olarak aktif olan kadınlarda jinekolojik muayeneler her yıl yapılmalıdır. Bu muayeneler ile beraber rahim ağzı kanseri taraması için PAP testi (smear) de yapılmalıdır. 3. Miyomlar ve tüplerin tıkalı olması hamileliği etkiler mi? Miyomlar rahim iç tabakasına yani bebeğin gelişeceği yere baskı yapıyorsa gebelik şansını etkiler. Rahim duvarından dışarı doğru büyümüş olan miyomlar ise çok büyük olmadıkça gebelik şansını etkilemezler. Tüplerin tıkalı olması ise gebelik oluşumunu imkânsız kılar. 4. Düzenli bir beraberliğe rağmen çocuk sahibi olamayan çiftler, ne zaman tedaviye yönelmeliler? Kadın yaşı 35’in altında ve öyküde gebelik oluşumunu etkiyebilecek herhangi bir problem yoksa 1 yıl, yaş 35’nin üzerinde veya geçmişte gebelik oluşumunu etkiyebilecek bir problem varsa 6 ay sonra inceleme ve tedavi başlanmalıdır. 5. Tüp bebek kaç yaşına kadar uygulanabilir? İleri yaştaki hastalar ne kadar beklemeli? Tüp bebek 45 yaşına kadar uygulanabilir. Ancak 40 yaşından sonra şansın azaldığı bilinmelidir. 6. Mikroenjeksiyon nedir? Mikronenjeksiyon tek bir spermin yumurta içine zerk edilerek döllenmenin sağlandığı bir tüp bebek yöntemidir. 7. Tüp bebek nedir? Mikroenjeksiyondan farklı olarak spermler belirli bir sayıda yumurtanın çevresine bırakılır ve spermlerden bir tanesi yumurtanın içine kendiliğinden girer. 8. Mikroenjeksiyonun tüp bebek yönteminden farkı nedir? Mikroenjeksiyonda bir sperm direkt olarak yumurta içine özel bir cihaz (mikromanipülatör) aracılığı ile enjekte edilerek döllenmeye yardımcı olunur. 9. Tüp bebek veya mikroenjeksiyon kimlere uygulanır? Nasıl uygulanır? Gebe kalamayan ve klasik tedavi yöntemlerinin etkisiz olduğu durumlarda bu yöntemler uygulanır. 10. Tüp bebek tedavisi hangi aşamalardan oluşmaktadır? Yumurtalıkların uyarılması, yumurta toplanması, yumurtaların sperm ile döllenmesi, ve döllenmiş yumurtaların nakli (embryo transferi) aşamalarından oluşur. 11. Sperm tetkikinde sperm sayısının çok az olması veya sperm bulunmaması durumunda ne yapılmaktadır? Sperm sayısı az ise mikroenjeksiyon yapılır. Menide hiç sperm olmaması durumlarında ise testis içinde cerrahi olarak sperm aranması gerekir. 12. Yumurta nasıl toplanır? Ağrılı bir işlem midir? Vajinal ultrason ile yumurta toplanır. Ağrılı bir işlem değildir. Kliniğimizde biz tüm tüp bebek uygulamalarında yumurta toplamada hafif genel anestezi kullanmaktayız. 13. Yumurta toplama işlemi sonrasında kişi kendini nasıl hisseder? Genellikle işlemden bir süre sonra evine gidebilir ve hatta aynı gün öğleden sonra işine dönebilir. 14. Bu tedaviler sonucu yumurtalık rezervi tükeniyor mu? Yumurtalıkların tüp bebek amaçlı uyarılması rezervi azaltmaz. 15. Her yumurta döllenir mi? Yumurtaların döllenmesi için olgun ve yapısal olarak normal olmaları gerekir. Her yumurta döllenmeye müsait değildir. Döllenen her yumurta ise sağlıklı bir embryo haline dönüşmez. 16. Yumurtalar döllendikten sonra embriyolar rahim içine nasıl yerleştirilir? Embriyo transferi basit bir işlemdir. Rahim ağzından ince bir plastik katater ile ultrason eşliğinde rahim içine yerleştirilir. 17. Transfer sonrası arta kalan embriyo olur mu? Olursa bunlara ne yapılır? Transfer sonrası arta kalan kaliteli embriyolar dondurularak saklanabilir. 18. Embriyo seçimi nasıl yapılır? Çoğul gebelik nasıl önlenebiliyor? Bayan yaşı, embriyo kalitesi, uygulama sayısı ve dondurulacak embriyo varlığına göre seçim yapılır. 6. Mart. 2010 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelik ile transfer edilen embriyo sayısına 1-2 ile yasal sınırlama getirilmiştir. 19. Transfer sonrası istirahat edilmeli mi? İstirahatın faydası gösterilmiş değil. Normal yaşama devam edilmesini öneriyoruz. 20. Transferden sonra kişi normal aktivitelerine ne zaman döner? Cinsel yaşam ve spor dışında normal aktivitelere transfer sonrasında hemen dönebilir. 21. Kişinin cinsel yaşamını etkiler mi? Gebelik testi gününe kadar ilişki önermiyoruz ancak bu da etkinliği kanıtlanmış bir uygulama değil. 22. Tüp bebek tedavisinde kullanılan hormon ilaçları kanser riskini artırır mı? Bu ilaçların yan etkileri var mı? Kanser riskinde artış söz konusu değil. Yumurtalıkların aşırı uyarılması (hiperstimulasyon) en önemli risktir. 23. Bu tedaviler sonucu dış gebelik olur mu? Dış gebelik olasılığı %1–3 civarındadır. Hem rahim içinde hem de dışında olma olasılığı ise %0.5 tir. Buna heterotopik gebelik denir. 24. Dondurulmuş embriyodan elde edilen gebelik sonuçları nasıldır? Bu oranlar merkezden merkeze çok değişir. Anatolia Tüp Bebek Merkezinde biz %45–50 civarında bir gebelik oranı elde ediyoruz. 25. Dondurulmuş embriyo ile normal tüp bebek yöntemiyle doğmuş bebekler arasında sakatlık riski farkı var mı? Fark yoktur. 26. Çiftlerin her ikisinde de tıbbi bir sorun olmadığı halde gebelik elde edilemiyorsa nasıl bir yol izlenir? Tüp bebek ile gebelik olmaması durumunda detaylı bir araştırma yapılmalıdır. Eğer gebeliği engelleyecek bir neden bulunursa tedavi edilmelidir. Ancak çoğu zaman belirgin bir neden bulunmamaktadır. 27. Tüp bebek tedavisi ne kadar sürer? Tedavinin başından gebelik testi gününe kadar yaklaşık 30 gün sürer. 28. Tüp bebek gebeliklerinde düşük riski daha mı yüksektir? Düşük riski daha yüksek değildir. 29. Tüp bebek kaç kez denenebilir? Üç denemeden sonra gebelik şansı düşer. Daha sonraki denemelerde de gebelik elde edilebilir ancak şans daha azdır. 30. Kullanılan sperm ve yumurtalar eşlerin kendisine mi aittir? Evet 31. Tüp bebek tedavisinde cinsiyet belirleyebilir miyiz? Belirlenebilir ancak etik ve kanuni nedenlerde dolayı Türkiye’de bu mümkün değil. 32. Gebelik oluşmadan önce genetik problemler konusunda alınabilecek önlemler var mı? Eğer aile içinde rastlanan genetik hastalıklar varsa ve bu hastalıkların preimplantasyon tanısı mevcut ise embriyolar üzerinde inceleme yapılabilir. 33. Embriyolarda genetik inceleme kimlere önerilmektedir? Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi, ve bunlara benzer tek gen üzerinden geçiş gösteren çok sayıda hastalıkta embriyolarda genetik tanı mümkündür. Gebelik oluştuktan sonra koryon villus örneklemesi veya amniosentez ile genetik hastalıklardan bazılarının tanısı konabilir. 34. Tüp bebek işleminde başarılı olma şansı nedir? Başarı kadının yaşına ve embriyo kalitesine bağlıdır. 30 yaşın altında gebelik oranları %55-60 civarında olup, 40 yaşında sonra %15-20'lere düşer. 35. Tüp bebek işleminde başarıyı etkileyen faktörler nelerdir? Kadın yaşı, embryo kalitesi, rahmin bütünlüğü başarıyı etkiler. 36. Tüp bebek tedavisinde başarıyı olumsuz yönde etkileyen faktörler nelerdir? Rahim içinde embriyoların tutunmasını engelleyecek yapışıklık, myom veya polip gibi problemlerin olması, tüplerin tıkalı ve içlerinin su dolu olması tüp bebekte başarıyı olumsuz olarak etkiler. 37. Tüp bebek işlemi sırasında oluşabilecek riskler nelerdir? En önemli riskler çoğul gebelik ve aşırı uyarım sendromudur. 38. Tüp bebek tedavisi süresince hastanede yatmak gerekli midir? İşlemin hiç bir aşamasında yatış gerekmez. 39. Tüp bebek uygulamalarıyla elde edilen gebeliklerden doğan bebeklerle, normal doğan bebekler arasında fark var mı? Herhangi bir fark yok. Sadece testis içinde alınan spermlerin döllenme amaçlı kullanıldığı durumlarda az da olsa bazı anomalilerde artış olabiliyor. 40. Doğru tüp bebek merkezinin seçimi için neler önemli? Hastanın bu seçimi yaparken nelere dikkat etmesi gerekir? Tüp Bebek merkezi seçimi, 6. Mart. 2010 tarihinde yürürlüğe giren yeni Tüp Bebek Yönetmeliği ile daha da önem kazanmıştır. Transfer edilen embriyo sayısına yasal kısıtlama getirilmesi ve devlet desteği koşullarının ağırlaştırılması merkez seçimini daha önemli hala getirmiştir.

Preimplantasyon Genetik Tanı

Tüp Bebek uygulamaları ile genetik teknolojinin bağdaştırılmasının çok uzun bir geçmişi yoktur. İlk defa 1990'lı yılların başında cinsiyet üzerinden geçiş gösteren hastalıkların engellenmesi amacı ile embriyonun seksinin belirlenmesi ile başlayan ve genel anlamda preimplantasyon genetik olarak adlandırılan uygulamalar son derece hızlı bir gelişme göstermiş ve bugün artık tek gen hastalıklarının ve doku antijenlerinin embryo düzeyinde tanısına olanak vermektedir. Preimplantasyon genetik uygulamaları ikiye ayrılır. Bunlardan ilki ve en çok kullanılanı preimplantasyon genetik tarama (preimplantation genetic screening-PGS) adı verilen ve kromozomların yapısal ve sayısal bozukluklarını ortaya koymak amacı ile kullanılan uygulamalardır. Preimplantasyon genetik tarama FISH (flourescent in-situ hybridization) adı verilen bir teknoloji kullanılarak yapılır. Floresan mikroskobu altında değişik renk yansımaları veren problar ile eşleştirilen kromozomlardan normal veya anormal yapı ve sayıda olanları görülebilir. Örneğin Down sendromu adı verilen ve doğuştan geri zekâlılığın en fazla görülen nedeni olan hastalık 21. kromozomdan iki yerine üç tane olması ile ortaya çıkar. FISH yapıldığı zaman 21. kromozoma bağlanan 3 tane prob görülecektir. Down sendromu tanısı almış olan embriyo böylece rahim içine yerleştirilmeyecektir. PGS'nin belli başlı 3 kullanım alanı vardır. Bunlar ileri bayan yaşı (38 yaş sonrası), mükerrer düşük öyküsü varlığı (3 veya daha fazla düşük) ve mükerrer tüp bebek başarısızlığı (3 veya daha fazla tüp bebek uygulamasında toplam 10 embriyo transferine rağmen hiç gebelik olmaması) olgularıdır. Yalnız, PGS, güncel hali ile bu 3 durumda da eve canlı bebekle gitme oranını arttırmamaktadır. Bu güncel hali ile başarısızlığın nedeni, 1) mevcut teknoloji ile ancak kısıtlı sayıda kromozomların değerlendirilmesi, 2) FISH metodunun yalancı-negatif ve yalancı-pozitif netice vermesi; 3) embriyo biopsisinin embriyoya zarar verebilme potansiyeli. Hatta yakın zamanda yapılan bir Hollanda çalışmasında, ileri bayan yaşı nedeni ile PGS uygulmasında, PGS kolunda, PGS yapılmayanlara göre gebelik oranı daha düşük bulunmuştur. Biz Merkezimizde, ancak, bay veya bayan kromozom tetkikinde yapısal veya sayısal kromozom problemi olan olgularda PGD yapmaktayız. PGS ise tercih etmemekteyiz. Preimplantasyon genetik tanı (PGT) ise varlığı bilinen ve tek gen üzerinden geçiş gösteren hastalıkların tanınması esasına dayanır. PCR adı verilen değişik bir teknoloji ile hastalığa neden olan gendeki değişiklik embriyo düzeyinde saptanarak sağlıksız embriyolar transfer edilmez. PGT ile tanı konabilen tek gen hastalıklarının sayısında her geçen gün artış olmaktadır. Özellikle ülkemizi ilgilendiren sık görülen tek gen hastalıklarından talassemi yani Akdeniz anemisi PGT uygulamaları içinde en fazla yer bulanıdır. Talassemi dışında orak hücreli anemi, Tay Sachs hastalığı, Frajil X sendromu ve bunlar gibi pek çok tek gen hastalığının tanısı PGT ile mümkün olmaktadır. PGT ile ayrıca hastalıklı çocuğu olan çiftlerde bu çocuk için kemik iliği veya kordon kanından alınan kök hücreler ile transplantasyon yapılması amacı ile doku uyumlu kardeş yapılabilmektedir. Bu şekilde çift hem sağlıklı bir çocuğa sahip olabilmekte hem de hastalıklı çocukları için kök hücre nakli yaptırabilmektedir. Genetik mühendislik alanındaki hızlı ilerlemeler ile hatalı genlerin tamiri de çok uzak olmayan bir gelecekte mümkün olacaktır. Embriyo düzeyinde tüm genetik yapının belirlenmesi ve hastalıklı genlerin değiştirilmesi bugün bir kurgu bilim gibi görünse de gelecekte bunların gerçekleşme olasılığı yüksek görünmektedir. Bu uygulamaların tabiî ki göz ardı edilemeyecek bir etik boyutu da vardır. Etik boyutlarının dikkatli bir şekilde irdelenmesi bu nedenle çok önemlidir.

Yumurtalıklar Neden Az Yumurta Üretir ve Çözümü Var mıdır?

Klasik bilgiye göre kadınlar bir ömür boyu kullanacakları yumurtalar ile doğarlar ve yeni yumurta yapımı olmaz. Son zamanlarda bu klasik bilgiye karşıt bazı çalışma sonuçları yayınlandı ise de sonuçlarının kliniğe yansımasına kadar biz yine klasik bilgiler ışığında yukarıdaki soruya yanıt arayalım. Yumurtalık içindeki yumurtaların artan yaşla birlikte azalması normal ve fizyolojik bir süreçtir. Daha önce çocuk sahibi olmuş kadınlarda bile gebe kalabilme 39-40 yaşından itibaren zorlaşır ve 44 yaşından sonra ise neredeyse imkansızıdır. Tabiî ki mucizeler olabilir ancak kayda değer bir şans 44 yaşından itibaren yoktur. Genellikle tüp bebek programları kadının yaşının 44'ün üzerinde olduğu durumlarda çiftleri tedavi için kabul etmek istemezler. Yumurtalık kapasitesinin azalması ve dolayısıyla üreme fonksiyonunun kaybı menopoz ile eşdeğer bir şekilde algılanmamalıdır. Kadınlarda üreme ve hormon salgılama fonksiyonlarında 37 yaşından itibaren bir ayrışma başlar. Üreme fonksiyonu bu yaştan itibaren hızla düşerken hormon salgılama fonksiyonu son adetin görüleceği menopoz yaşına kadar devam eder. O halde adet oluyorum neden çocuk sahibi olamam sorusunun cevabı işte bu fizyolojik değişiklikte yatmaktadır. Ailesinde erken menopoz olan kadınlarda yumurtalık kapasitesi daha erken tükenir. Bu kadınlarda genetik olarak programlanmış olan menopoz yaşından yaklaşık 10 yıl öncesinden üremede güçlükler yaşanabilir. Örneğin 40 yaşında menopoza girecek olan bir kadın 30 yaşından itibaren çocuk sahibi olmakta zorlanmaya başlar. Yaş ve genetik faktörlerden başka yumurtalık kapasitesinin azalmasına neden olan başka nedenlerde vardır: 1. Geçirilmiş yumurtalık cerrahileri. Yumurtalığın tamamen alınması veya içinden kist alınması yumurta sayısını azaltacağından kapasite düşecektir. Özelikle halk arasında çikolata kisti diye bilinen endometriozis kistlerinin alınması o taraftaki yumurtalık kapasitesini azaltabilir. Bu tür cerrahilerin yetkin cerrahlar tarafından ve normal dokulara maksimum saygı gösterilerek yapılması şarttır. 2. Geçirilmiş radyoterapi ve kemoterapiler. Özellikle gençlik çağı kanserlerinin tedavi edilebilir hale gelmiş olması yaşamını devam ettirenlerde üreme ile ilgili sorunların daha sık olarak görülmesine neden olmuştur. 3. Ağır sigara içimi. Günde 10’dan fazla sigara içiminde over rezervi azalmaktdır. Yumurtalığın üreme fonksiyonunun azalması kadınlarda şu belirtiler ile seyreder. 1. Adet kanamaları birbirine yaklaşır. Daha önceleri 28–30 günde bir adet gören kadınlarda kanamalar 21-27 günde bir olmaya başlar. Bazen 15 gün aralıklarla adet kanamaları olabilir. Kanamanın miktarı genelde değişmez. Kanamam azaldı acaba menopoza mı giriyorum savı genelde doğru değildir. Bazı durumlarda ise yumurtlamanın olmaması veya gecikmesi sonucunda adet kanamaları da gecikebilir. 2. Kendiliğinden veya tedavi ile olan gebeliklerin düşük ile sonlama şansı artar. Bu genelde artan yaşla veya başka bir nedenle yumurtalık kapasitesinin azalması sonucunda kalan yumurtaların genetik olarak normal olmamasından kaynaklanır. Anormal bir yumurtanın döllenmesi sonucunda oluşacak olan embriyo da anormal olacağından ya rahimde hiç tutunmaz ya da erken dönemde düşük ile sonlanır. Devam eden gebeliklerde ise kromozom anormalliği taşıyan (örneğin Down sendromu) bebeklerin sayısında artış olur. 3. Tüp bebek ve benzeri tedavilerde yumurtalıkların uyarılması sonucunda gelişen yumurta sayısı az olur. Yüksek doz ilaç uygulaması veya değiştirilen tedavi protokollerine rağmen yumurtalıklar tedaviye dirençlidir ve az sayıda yumurta gelişir. Yumurta sayısının az olması bu tedaviler ile elde edilebilecek gebeliklerin olasılığını belirgin olarak azaltmaktadır. Zayıf yumurtalık cevabı tekrarlayıcıdır ve bugün için bilinen herhangi bir tedavisi yoktur. Zayıf yumurtalık cevabı önceden nasıl öngörülür? Ailesinde erken menopoz olan kadınlar ve geçirilmiş yumurtalık cerrahisi olan kadınlar dikkatli bir şekilde değerlendirilmelidir. Adetin 2 veya 3. gününde yapılan hormon testleri (FSH, LH, Estradiol) ile yumurtalık kapasitesi hakkında bilgi edinilebilir. FSH hormonu yumurtalık kapasitesinin bir göstergesidir. Yüksek olması (10 dan fazla) durumunda kapasitenin azalmış olduğuna işaret eder. Daha sonraki ölçümlerde düşük çıksa bile yumurtalık yüksek olan değere göre davranır. FSH'nın düşük olmasına rağmen estradiolun yüksek olması (65 den fazla) da yine düşük yumurtalık kapasitesine işaret eder. İnhibin B ve AMH gibi hormonların ölçümü de yumurtalık kapasitesi hakkında bilgi verir. Ancak testlerin daha pahalı olması ve diğer testler ile elde edilen bilgilere katkı sağlamaması nedeni ile rutin ölçümleri önerilmemektedir. Yumurtalık kapasitesi hakkındaki en güvenilir bilgi vajinal ultrason ile alınmaktadır. Vajinal ultrason ile yumurtalık içindeki potansiyel yumurta geliştirecek yapılar (antral follüküller) görülebilir ve sayılabilir. İki yumurtalıkta toplam 6 dan daha az olgunlaşmamış yumurta yapısı olması durumunda yumurtalık kapasitesinin az olduğundan söz edilebilir. Ne yapılabilir? Tüp bebek tedavisine geçiş daha hızlı planlanmalıdır. Tüp bebek uygulamalarında da azalmış over rezervi varlığında, azalmanın derecesine göre, başarı oranı azalır. Yumurtalık içinde yeni yumurta yapımı sağlanabilir mi? Son 1 yıl içindeki çalışmalar kadın yumurtalıkları içinde kök hücrelerin mevcudiyetini göstermiştir. Kök hücreleri kullanılarak yeni yumurta üretimi ve bu yumurtaların kullanılması ile gebelik elde edilmesine yönelik çalışmalar hayvanlar üzerinde başlamıştır. Bu çalışmaların sonuç vermesi ile çok zor bir hasta grubu olan düşük yumurtalık kapasiteli kadınlar için yeni umut kapıları açılacaktır.

Tüp Bebek Başarısızlık Nedenleri

Tüp bebek denemelerinde her zaman basarılı sonuç elde etmek mümkün degildir. Tüp bebekte basarı oranları degerlendirilirken göz önüne alınması gereken en önemli faktör kadının yaşıdır. Kadın yaşı artıkca basarısızlık oranları artar. Bunun en önemli nedeni yasın ilerlemesi ile yumurtalarda genetik bozuklukların daha sık görülmesidir. Ancak genç çiftlerde bile her seyin normal gözükmesine ragmen tüp bebek tedavisi ile bile hamilelik olusmayabilir. Bu noktada tıbbın her seyi açıklayamaması nedeni ile ‘Kader, Sans, Alın Yazısı’ gibi öneriler getirilebilmesine rağmen, tıp bilim adamlarının önerisi yeniden deneme yapılmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken ve en önemli husus ilk denemeden ders alınması ve o çiftin ilk denemedeki cevabı dikkatle incelenerek, ikinci denemede daha basarılı olmalarına çalışılmasıdır.Yeni denemede ilk denemenin yumurta gelişimi,embriyo gelişimi üzerine etkileri ayrıntılı olarak değerlendirilir. Tüp Bebek Başarısızlığı İyi kaliteli embriyo transferine (10 veya daha fazla) rağmen 3 veya daha fazla tüp bebek uygulamasında gebelik elde edilememesi durumudur.Tüp bebek başarızlığı aşagıdaki durumlardan kaynaklanmış olabilir. 1) Hidrosalpenks (tüplerde sıvı birikimi) araştırılmalıdır. Hidrosalpenks varlığında tüp bebek uygulamasından önce hazırlık kapsamında tüp laparoskopik olarak çıkarılmalı, bu karın içi yapışıklıklar nedeni ile mümkün değil ise tüp-rahim birleşiminde blokaj sağlanmalıdır 2) Rahim içi değerlendirmesi. Ultrasonografi, rahim tüp filmi (HSG), gerekirse histeroskopi ile rahim içinde bir problem olmadığı gösterilmelidir. 3) Myom. Rahimin içine doğru büyümüş myomlar (submüköz) tüp bebek öncesi histeroskopik olarak çıkartılmaıdır. Rahimin içine baskı yapmayan myomların tüp bebek başarısı üzerine etkileri tartışmalıdır. Bununla birlikte, bazı çalışmalarda, 4-5 cm çaptan büyük myomlar, rahimin iç tabakasına baskı yapmasalar bile, tüp bebekte gebelik oranlarına olumsuz etkileri olabileceği bildirilmiştir. 4)Uygulanan tedavi protoklleri gözden geçirilir.Doz ve protokollerin embriyo kalitesi ve rahim iç duvarına etkileri tekrar gözden geçirilir.Önceki tedavi protokolleri,elde edilen sonuçlar ayrıntılı incelenerek yeni yaklaşım seçiminde ip uçları aranır. 5)Bayanda pıhtılaşma faktörlerine bakılması 6)Anne ve baba adayının genetik testleri 7)Kadının detaylı endokrinolojik ve metabolik durumunun ortaya çıkartılması. 8)Yeni tedavi seçeneğinin kişiye özgü olarak mümkün olduğunca bireyselleştirilmesi 9)Laboratuar ve klinik yönden kanıtlanmış destek yöntemlerinin uygulanması 10)Embriyo transferi işlemine azami dikkat ve transfer sonrası tutunmaya destek tedavilerinin düzenlenmesi

28 Nisan 2013 Pazar

Embriyo Dondurma


Embriyo dondurmasında ilk gebelik ne zaman elde edilmiştir?
İlk dondurulmuş embriyo bebeği 1984’de doğmuştur. Embriyo dondurma tekniği ile çift için bir kez toplanan yumurtalardan birkaç kez transfer yapma şansı (tüp bebek denemesi) doğmaktadır ve böylelikle toplam gebelik oranı da artmaktadır.

Embriyo dondurulmasının avantajları nelerdir?
 
Toplamda çiftin gebe kalma şansı artıyor. Kalan iyi kalitede embriyoların da daha sonra değerlendirilmesi söz konusu olduğunda, çift için daha ekonomik, fiziksel olarak daha az yorucu ve daha kısa zamanda tedavi şansı doğmuş oluyor.
 
Polikistik over sendromu olan hastalarda yumurtalıkların aşırı cevabı oluştuğunda (şiddetli ovaryen hiperstimulasyon sendromu olarak adlandırılır) yumurtalar toplanarak oluşan tüm embriyolar daha sonra transfer edilmek üzere dondurulabilir.
 
Siklus (bir tüp bebek deneme süreci) seyrinde endometrium kalınlığı yetersiz izlendiğinde, endometrial polip tespit edildiğinde ya da transfere yakın zamanda kırılma kanaması olduğunda embriyolar dondurularak daha sonra transfer edilebilir.
 
Kanser kemoterapisi ya da radyoterapisi öncesi embriyo dondurulması önerilebilir.
 
Embriyolar nasıl dondurulmakta ve çözülmektedir?
 
Embriyolar tüm gelişim evrelerinde dondurulabilmektedir. Embriyolar koruyucu bir sıvı ile karıştırılarak plastik tüp ya da cam ampullere konulur ve sıvı nitrojen içerisinde -196 derecede dondurularak saklanır. 
Dondurulmuş embriyolar çözülecekleri zaman sıvı nitrojenden çıkarılır, oda sıcaklığında çözülür, koruyucu sıvıdan ayrılarak özel bir kültür ortamına alınır ve inkübatöre (embriyoların bekletildiği cihazlar) konulur. Aynı gün iyi görünen embriyolar transfer edilebilir.
Dondurulmuş embriyolar ne kadar saklanabilir?
 
Her ülkenin kendisini bağlayan yasal düzenlemeleri mevcuttur. Türkiye’de dondurulmuş embriyolar en fazla 5 yıl saklanabiliyor. Beşinci yılın sonunda çiftin izni alınarak saklanmaya devam ediliyor ya da imha ediliyor.
 
Dondurulmuş embriyolar çözüldüğünde canlılık oranı nedir?
 
Tüm dondurulan embriyoların çözüldüğünde aynı canlılıkta bulunmaları mümkün olmamaktadır. Fakat iyi bir dondurma çözdürme programında bu oran %75-80’dir. Yani dondurulan her 10 embriyonun 7-8’i çözüldüğünde transfer edilebilir durumda olmaktadır. Bunun sebebi dondurma ve çözme işlemleri sırasında embriyoların zarar görebilmeleridir. Bu zarar, teknolojik açıdan iyi donanımlı bir tüp bebek laboratuvarında ve deneyimli embriyologların denetimde minimum olur.



Dondurulmuş embriyodan doğan bebeklerde bir sağlık sorunu söz konusu olabilir mi?
 
Şimdiye kadar olan bilgiler dahilinde dondurulmuş çözülmüş embriyoların transferinden doğan bebeklerde doğuştan anomali oranı diğerleri ile kıyaslandığında daha yüksek değildir. Sonuç olarak dondurulmuş embriyo uygulamaları güvenli ve hasta için ekonomik olan uygulamalardır.

Mikro Tese

Erkek kısırlığı toplumda çocuğu olmayan çiftlerin yaklaşık yarısının nedenini oluşturur. Bir başka deyişle infertil çiftlerin yaklaşık yarısında erkek faktörü sorun olabilmektedir. Azospermi (hiç sperm olmaması), retrograd ejekülasyon (geriye doğru spermlerin boşalması) gibi erkeğe bağlı olgular yanında kadına ait yaş faktörü gibi durumlarda, beklemeden tedaviye başlamak gerekebilir. Mikroenjeksiyon(ICSI) yöntemi erkeklerin menisinde sperm olmasa da çocuk sahibi olmasına olanak vermiştir. Ancak bu işlemin yapılması, hastanın testislerinde sperm üretiminin az da olsa varlığını gerektirir. Yani spermlerin hastanın testislerinden elde edilmesi gerekir. Testislerden sperm elde edilmesi hastanın durumuna göre farklı metotlar uygulanarak yapılır. Semen analizinde hiç sperm saptanmayan erkeklerde testis biyopsisi uygulanabilir. Bu işlemle sperm yokluğunun sebebinin ne olduğu ortaya konulur. Diğer bir deyişle bu yöntemle sperm yapılamadığı için mi, yoksa tıkanıklık olduğu için mi semende görülemediği ortaya konulur. Mikro tese yöntemi TESE sperm yapımında şiddetli bozukluk olan olgularda testisin içindeki sperm üreten küçük odakları bulmak için başvurulan bir yöntemdir. Testisten birkaç odaktan birkaç milimetre boyutunda parçalar alınarak sperm varlığı araştırılır. Mikro tese nedir Mik rotese mikroskop altında sperm üretilen tüplerden sperm bulma işlemidir.Mikro tese yöntemiyle tıkanıklığa bağlı olmayan yani sperm yapımında problem olan olgularda %36-%68 arasında sperm bulma şansı vardır. Mikro tese yöntemi ile daha az testis dokusu ile her biyopside sperm bulma şansı artar. Yani klasik TESE işlemine göre bu şans daha yüksektir. Ayrıca diğer bir avantajı biyopsi yapılırken testis dokusu bölgesindeki damar yaralanmalarını en aza indirir ve küçük parçalarda embriyologun daha kolay sperm bulmasına yardımcı olur. Mikro tese nasıl yapılır TESE yönteminde testislerin içerisinde bulunduğu kese ve herbir testisi çevreleyen kılıf küçük bir kesi ile açılır. Testis dokusundan küçük parçalar alınır. Kesilen bölümler dikilerek işleme son verilir. Mikro tese işlemi mikroskop altında yapılan TESE işlemine verilen adtır.Tese işlemindeki gibi testis etrafındaki kılıflar açılır. Testis dokusu mikroskop ile incelenerek geniş görülen kısımlardan örnekler alınır. Kesilen bölümler dikilerek işleme son verilir. Bu yöntemin testis dokusuna genellikle daha az zarar verdiğini düşünülmektedir.

Tüp bebek nedir, kimlere uygulanır?

Tüp bebek uygulamasını kısaca özetlemek gerekirse, kadın ve erkeğe ait üreme hücrelerinin vücut dışı koşullarda döllenme işlemi diyebiliriz. Bu yöntemde erkek ve kadın üreme hücreleri vücut sıcaklığındaki, uygun bir ortamda 48 saat bekletilir. Bu sürede elde edilen yumurtaların yaklaşık yarısında döllenme oluşur. Bu döllenmiş yumurtalar embriyo (cenin) olarak adlandırılır ve son hedef olan kadın rahmine yerleştirilir. Embriyolar rahim içerisine rahim ağzından ince bir katater ile yerleştirilir. Bu işlemler sonucu kadınların yaklaşık %50'sinde gebelik oluşur. Ancak bu gebeliklerin bir kısmı düşük ile sonlanır. Tedaviye giren çiftlerin uygulama başına yaklaşık % 40'ında çocukları olur. Bu oran birçok uygulama sonucu % 70 - 80'lere çıkabilir. Geri kalan % 20 - 30'luk grup modern tıbbın bütün olanaklarına rağmen günümüzde çocuk sahibi olamaz. Tüp bebek yöntemlerinde çeşitli ilaçlarla (Gonal-F, Puregon, Menogon) kadının yumurtalıklarının uyarılması sağlanır. Yumurtalıkların uyarılmasının amacı, embriyo oluşturmaya aday çok sayıda yumurta elde etmek. Çok sayıda embriyonun rahim içine yerleştirilmesinin (embriyo transferi) gebelik şansını artırdığı görüldü (gebelik oranları, bir embriyo yerleştirildiğinde yaklaşık %10, üç embriyo yerleştirildiğinde ise %40 -50 civarında). Tüp bebek hakkında genel bilgiler Tüp bebek, klasik yöntemler ile gebe kalamayan kadınlarda uygulanan bir tedavi şekli. Erkek (sperm) ve dişi (yumurta) döl hücrelerinin laboratuvar koşullarında birleştirilmesi sonucunda oluşan embriyoların, rahime transferi ilkesine dayanır. Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen döllenme, kendiliğinden (in vitro fertilizasyon) ya da insan eliyle, tek yumurta içine tek sperm verilmesi ile (mikroenjeksiyon) sağlanır. Tüp bebek, önceleri enfeksiyon veya cerrahi işlem sonucunda tüplerinde kalıcı hasar oluşan kadınlarda uygulanmaya başlanmış, kısa bir süre sonra ise, kısırlığa yol açan diğer nedenlerin tedavisinde de kullanılır hale gelmiş. Bugün, endometriozis, nedeni açıklanamayan kısırlık olguları ve erkeğe bağlı kısırlıkta, tüp bebek yöntemleri ile başarılı sonuçlar alınır. Özellikle son yıllarda uygulanmaya başlanan mikroenjeksiyon, sperm sayısının çok düşük olması ve hatta menisinde hiç sperm olmamasına karşın, testisinde sperm bulunan erkeklerin tedavisinde bir devrim olarak nitelendiriliyor.

Gebelik ve Kilo Problemleri

Gebelikte bütün kadınların merak ettiği kilo ile ilgili ayrıntıları aşağıda bulabilirsiniz.Gebelikte ideal kilo nasıl olmalıdır?Acaba aşırı kilo alıyor muyum?Gebelikte alınması gereken normal kilo değerleri nelerdir? Gebelikte alınması gereken normal kilo 9-13 kilogram arasıdır. Normal şartlarda gebeliğin ilk 3 ayında sadece 1 kilo kadar alınabilir. Hatta bu dönem bulantı ve kusma nedeni ile kilo verilebilir. İlk üç aydan sonra ayda ortalama 1-1.5 kilo almak gerekir. Bu haftada 300-500 gram arasıdır. Belirtilen bu kilolardan daha fazla alıyorsanız beslenmenizde bazı düzenlemeler yapmanız gerekecektir. Özellikle karbonhidratlı yiyecekleri mümkün olduğunca az tüketmeniz yani hamur işi, tatlı gibi gıdaları kullanmamanız gerekmektedir. Aşırı yağlı ve tuzlu yiyeceklerden de uzak durmalısınız. Daha çok sebze, meyve, salata türü yiyecekler tüketmeli, süt, yoğurt, peynir gibi proteinli gıdalardan da yeterince yemelisiniz. Aşırı alınan kilolar gebeliğin seyrinde bazı problemlere yol açabilir. Özellikle gebeliğin ikinci yarısında ellerde, bacaklarda, yüzde ödem yani şişlikler oluşabilir. Şayet böyle bir problem varsa doktorunuza başvurmalısınız. Gebelik boyunca sık aralıklarla az yemeniz ve bu yiyecekleri de dikkatli seçmeniz gerekmektedir. Ayrıca su ve sıvı içecekler de mutlaka yeterince tüketilmelidir. Taze sıkılmış meyve suları hazır meyve sularına tercih edilmelidir. Ekmek günde 3-4 dilimle sınırlandırılmalı, kabızlık şikayeti varsa kepekli tercih edilmelidir.19 yaşındayım ve ilk çocuğuma hamileyim. Genç kızlığımdan beri fazla kilolu idim ve şu anda 80 kiloyum. Bu gebeliğim sırasında fazla kilolarım bebeğim ve benim için risk oluşturur mu? Fazla kilolu annelerin çoğunun gebelikleri güvenli geçer. Gebelik olsun ya da olmasın sağlık sorunları kilolarla birlikte artar. Fazla kilolu anne adaylarında hem yüksek tansiyon hem de şeker hastalığı riski yükselir ve her ikisi de gebelikte sorun oluşturabilir. Normal doğum güç olabilir. Sezaryen gerekli olursa karındaki yağ dokusunun fazla olması nedeni ile hem ameliyat hem de iyileşmede sorun olabilir. Bu nedenle anne adaylarının kilo alımları kadın doğum uzmanı tarafından yakından izlenmeli ve gebeliğin altıncı ayında mutlaka şeker yükleme testi yapılmalıdır. Ayrıca bebeğin normal büyüme ve gelişmesi de yakından izlenmelidir. Tüm bu nedenlerle öncelikle bir kadın doğum uzmanı ile görüşmeniz ve gerekirse bir diyet uzmanının da yardımı ile mümkün olduğunca düzenli ve planlı beslenerek hem bebeğiniz için gerekli vitamin ve mineralleri almanız hem de az kilo alarak sağlıklı bir gebelik geçirmeniz gerekecektir Gebelikte sağlıklı beslenme Sigarayı bırakmış olmanız bebeğiniz ve sizin için çok iyi olmuş. Fakat her şeyin aşırısı olduğu gibi gebelik sırasında çok miktarda çay içmeniz de sakıncalıdır. Çay, kahve ve kolalı içeceklerde bulunan “Kafein” olarak isimlendirilen madde, anne kanından çocuk kanına geçebilmektedir. Yapılan araştırmalar çay, kahve ve kolanın çocukta herhangi bir sakatlığa yol açmadığını fakat çocuğunuza geçen bu maddelerin çocukta huzursuzluklara, kalp atımında düzensizliklere sebep olduğunu ve çok fazla miktarda alınırlarsa düşüklere de sebep olabileceğini göstermektedir.. Bu tür içecekleri bırakmanız için başka sebepler de vardır. Bu içeceklerin içindeki madde idrar söktürücü olabildiğinden çocuğunuza gerekli sıvı ve kalsiyumu da bedeninizden uzaklaştırır. İştahınızı kapatıp gerektiği gibi beslenmenize de engel olabilir. Ayrıca en önemlisi de bebeğiniz için gerekli olan kan yapıcı demirin vücudunuzdan emilmesini engelleyip kansızlığa sebep olabilmekte ve böylece bebeğiniz de gelişememektedir. Ayrıca özellikle kolalı içecekler gebelerin büyük bir kısmında midede yanma problemi oluşturmakta ve mide hastalıklarını gebelik sırasında başlatabilmektedir. Benim size önerim, eğer bırakabiliyorsanız gebeliğiniz sırasında çay, kahve ve kolalı içecekleri bırakmanız veya mümkün olduğunca azaltmanızdır. Canınız çok çay veya sıcak bir şey içmeyi ister ise bir “poşet çayı” sıcak bir bardak suyun içine hemen bırakıp çıkarmanız ve böylece demli olmayan açık bir çay içmenizi öneririm. Ayrıca ıhlamur veya adaçayını da içecek olarak tercih edebilirsiniz. Unutmayın ki doğduktan sonra ve ileriki yaşlarında çocuğunuzun sağlıklı olması sizin hamile iken düzenli ve doğru beslenmenize bağlıdır. Gebelikte karnın büyümesi 8 aylık ilk bebeğime hamileyim ve doktor kontrolündeyim. Herkes karnımın küçük olduğunu söylüyor. Benden 1 ay küçük gebe olan bir arkadaşımın karnı bile benden daha büyük. Acaba bebeğim yeterince büyümüyor mu, ne yapmalıyım? Bir doktor kontrolünde olduğunuzdan ve ultrasonografi ile yapılan tetkikte çocuğunuzun gelişmesi normal olduğundan dolayı endişelenmenize gerek yoktur. Öncelikle size önerim bu tür uyarıları dikkate almamanız ve bu yanlış önerilerin meydana getirdiği kaygılardan uzak durarak kendi karnınızı daha büyük, küçük, düşük veya yüksek karınlı diğer gebe kadınlarla karşılaştırmaktan vazgeçmenizdir. Nasıl gebelik öncesi iki kadının bedeni birbirinin aynı değilse, gebelikte de görünümleri farklı olacaktır. Karnınızın büyüklüğü veya şekli gebelik öncesindeki boyunuza ve kilonuza bağlıdır ve nadiren bebeğinizin büyüklüğüne ilişkin bir göstergedir… Karnı küçük olan ufak tefek bir kadın karnı geniş olan daha iri kemikli bir kadından daha büyük bir çocuk doğurabilir. Kontrollerinize düzenli gidiniz ve size önerilen vitamin haplarını da düzenli kullanınız. Kilo vermek için diyet “18 yaşındayım. Boyum 165 cm. kilom yetmiştir. Kilomun fazla olduğuna inanıyorum. Zayıflayabilmem için bir diyet yazarsanız memnun olurum.” Boyunuza göre kilonuz oldukça fazla sayılır. 8-10 kilo vermeniz halinde ideal kilonuza ulaşmış olursunuz. Bunun için aşağıdaki diyeti uygulamanız faydalı olur. Kahvaltı 1 su bardağı şekersiz greyfurt suyu veya ıhlamur, 40 gram az yağlı beyaz peynir veya bir tane haşlanmış yumurta, 1 adet domates, 1 ince dilim kepekli ekmek. Öğle yemeği 60 gram yağsız ızgara et, yağsız bol yeşil salata, 40 gram kepekli ekmek. Akşam yemeği 150 gram kaymaksız yoğurt, 4 yemek kaşığı az yağlı sebze yemeği, yağsız söğüş salata. Yukarıda yazılı diyetin yanında günde en az bir saat cimnastik hareketleri yapmalı veya yürümelidir. Aşırı kilolar sorun Dördünce Uluslararası Obezite Sempozyumu’nda aşırı kilonun (obezite) gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek büyüyen bir sağlık sorunu olduğu, Türkiye’de de kadınların yüzde 32.9, erkeklerin ise yüzde 24.5′inin şişman olduğu belirtildi. Türk Diabet Cemiyeti ile Türkiye Diyabet Tedavi ve Eğitim Vakfı’nın ortak bir protokolle birlikte düzenledikleri ilk kongre olan 35′inci Ulusal Diyabet Kongresi, aşırı kilo sempozyumuyla birlikte Ceylan Continental Otel’de başladı. Sempozyumun açılışında konuşan Türk Diabet Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık, şişmanlığın kalp damar, hipertansiyon, bazı kanser türleri ve özellikle tip 2 diyabette önemli bir risk faktörü olduğunu söyledi. Prof. Dr. Bağrıaçık, diyabetiklerin yüzde 25′inin şişmanlığa bağlı olduğunu belirterek, ‘‘Ayrıca safra kesesi ve mesane taşları şişmanlarda 3-4 misli sık görülüyor. Endokrin sistemi de bozuyor’’ dedi. Türk Obezite Derneği ile toplumu bilinçlendirme, eğitme, şişmanlık nedeniyle ortaya çıkan hastalıkları önleme çalışmaları yapmayı hedeflediklerini belirten Prof. Dr. Bağrıaçık, ‘‘Çocukluk çağından itibaren, okullarda şişmanlık taramaları yapmak istiyoruz. Ayrıca, obezitenin neden olduğu kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, mafsal hastalıklar, karaciğer yağlanması başta olmak üzere sorunlarla mücadele için çalışmayı planlıyoruz’’ dedi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüsrev Hatemi, Türkiye’de dünya ülkelerinde olduğu gibi kadınlarda erkeklere göre, kırsal kesimde de kente göre şişmanlık sorununa daha sık rastlandığını söyledi. Şişmanlığın ciddi bir sağlık sorunu olduğunu savunan Prof. Dr. Hatemi, alınan her kilonun kalp ve damar hastalıklarını yüzde 3.1 oranında artırdığını söyledi. Kronik hastalık Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan İlkova da obezitenin vücutta yağın arttığı kronik bir hastalık olduğunu ve enerji alımıyla harcanması arasında denge kurulmaması nedeniyle geliştiğini söyledi. Gelişmiş ülkelerde şişmanlığın bir halk sağlığı sorunu halini aldığını belirten Prof. Dr. İlkova, kişinin vücut kitle indeksinin, kilonun boyun karesine bölünmesiyle (kg/m2) ölçüldüğünü söyledi. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre vücut kitle indeksinin 18.5-24.9 olması normal, 25-29.9 kilolu, 30-34.9 orta derecede şişman, 35-39.9 ağır derecede şişman, 40 üstü de çok ağır derecede şişman sayılıyor. Bu arada, sempozyum ve kongreye daha önce katılacağını bildiren 10 yabancı uzman, terörü bahane ederek katılmaktan vazgeçtiler. Belçika’dan gelen Prof. Dr. Pierre Lefebvre, daha önce de Türkiye’ye geldiğini ve terörden korkmadığını söyledi.
kaynak:www.kadinlaricin.net

Gebelik Sırasında Kanama

Gebelik ile ilgili bilinmesi gereken her şeyi sizler için derleyip yayımlamayı sürdürüyoruz.Gebelik döneminin en kafa karıştırıcı yanı gebelik esnasında kanama olması.Konunun ayrıntılarını aşağıda sunuyoruz; HAMİLELİK SIRASINDA KANAMA Gebelikte kanamının olması her zaman gebeliğin sonladığı anlamına gelmemektedir. Bu sebepla anne adaylarına böyle bir kanama ile karşılaştıklarında paniğe kapılmamalarını öneriyoruz.Ancak gerek kendi sağlıkları gerekse de doğacak bebeğin sağlığı için kanama meydana gelmesi durumunda mutlaka doktora başvurulmasında fayda olduğunu da belirtlemeliyiz.Hamilelik sırasında kanamanın hangi sebeplerden kaynaklanacağını beraber inceleyelim : Gebeliğe Bağlı Kanamalar : Gebelikle ilgilisi olan kanamalar düşük kaynaklı olabileceği gibi mol tehlikesi olan durumlardanda kaynaklanabilir.Gebeliğin 20. hasftasından sonraki kanamalara doğum öncesi kanama denir.Ablatio placenta (dekolman plesenta, plasentanın erken ayrılması) ya da placentaprevia (eşin önde gelmesi) gibi sebeplere bağlı olabilir. Düşük Tehdidi Nedir? Düşük hakkında bilgi vermeden önce gebelikte görülen her kanamanın düşük kaynaklı olmadığı anne adaylarına belirtmeliyiz. Bazı anne adaylarında basur kanaması, idrar yollarındaki kanama, ya da serviksteki bir hastalığa bağlı olarak özellikle cinsel ilişkiden sonra oluşan kanama da yetersiz bir değerlendirme sonucu düşük tehdidi sanılabilir. Bu nedenle “düşük tehdidi” tanısını hemen koymadan komple bir jinekolojik ve genital muayene ihmal edilmemelidir.Düşük tanısı gebeliğin ilk yarısında kanama ya da kanlı akıntı olması durumunda yapılan jinekolojik muayenede kanamanın uterus dışında bir yerden gelmediğine emin olunduğu durumlarda konulur.Düşük tehdidi tanısı koyabilmek için jinekolojik muayenede serviksin kapalı olduğu gözlenmeli ve ultrasonda bebeğin kalp atışlarının olduğu gözlenmelidir. Bebeğin kalp atışlarının henüz ultrasonla gözlenemeyecek kadar ufak olduğu veya henüz embriyonun bile görülemediği erken gebelik haftalarında ise uterus içinde gebelik kesesinin düzgün yapısının devam ettiği gözlenmelidir.Düşük tehdidi önceden belirlenebilir mi?Daha önce düşük geçirmiş hasta tekrar gebe kaldığında çok erken dönemden itibaren doktora başvurmalı, öncelikle gebeliğin sağlıklı bir rahim içi gebeliği olduğundan emin olunmalıdır. Kanama mevcutsa yatak istirahati ve bazı yasaklamalar şarttır. Muayene ve ultrason bulgularına göre gerekirse ilaç tedavisi önerilecektir. Mutlaka tıbbi kontroller yapılmalıdır. Düşük tehdidi tanısı konulduktan sonra, gerekli önlemler alınarak sağlıklı bir gebelik elde edilebilir.Düşük sonrası kürtaj şart mıdır?Düşük esnasında gebelik ürünü tamamen dışarı atılmışsa kürtaj gerekmeyebilir, ama bunun için mutlaka ultrason ve muayene gerekir. Aksi takdirde içerde parça kalıp uzun süreli kanama meydana getirir.Düşük tehdidi tüm gebeliklerin %20-25′inde görülen ve özellikle erken gebelik haftalarında %40-50 düşükle sonuçlanan bir durumdur. Düşük tehdidi kanaması genellikle hafiftir ancak günler hatta haftalar sürebilir. Kanama miktarı arttıkça düşük tehdididin düşükle sonuçlanma riski de artar. Gerçek bir düşük tehdidi geçiren anne adaylarında gebeliğin ilerleyen haftalarında da erken doğum, bebekte gelişme geriliği gibi normaldışı bir durum ortaya çıkma olasılığı nispeten artar. Bu nedenle bu tanıyı almış anne adaylarının gebelik döneminde ve doğumdan hemen sonraki dönemde daha sıkı takip edilmeleri uygundur. Gebelik ile İlgili Olmayan Kanamalar : Gebelik süresince meydana gelen kanamaların bir bölümü gebelik ile ilgili olmayabilir.Özellik hemoroide (basur ) bağlı olarak makattan gelen kanamalar bazen vajinal kanamalarlada karıştırılabilmektedir. Bununla beraber rahim ağzındaki yaranın kanaması, rahim ağzındaki polipler, vaginadaki bazı sorunlarda gebelikle ilgisi olmayan kanamalara neden olabilirKanamalı gebe hastanın tedavisi gebeliğin kaç haftalık olduğu, kanamanın sebebi, annenin ve bebeğin durumu gibi kriterler göre çok değişiklik gösterebilir.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Bebek Emzirme Pozisyonları


Bebek sahibi olan annelerin en çok zorlandıkları ve cevabını aradıkları soru şu: Bebeğimi nasıl emzirmeliyim?İşte bu sorunun cevabı ve uygun emzirme yöntemleri.Yazının sonundaki resimleri inceleyebilirsiniz…
Emzirme için tek bir ideal pozisyon yoktur yani anne aynı zamanda farklı seferlerde pozisyon değiştirerek o anda en rahat pozisyonu kullanmalıdır. En yaygın pozisyon annenin otururken çocuğu kollarının arasına aldığı pozisyondur. Sırtı dayamanın sırt kaslarını dinlendirme avantajı vardır. Bu kasların kasılması zamanla ağrılara yol açabilir. Ayakların altına konulan bir tabure karın kaslarının serbest kalması olanağını verir. Doğumdan sonraki günlerde ve gece emzirmelerinde, genel olarak anneler çocuğu yatakta yatarken yanlarına koyarak emzirmeyi tercih ederler.
Emzirme sırasında pozisyon değiştirmek veya her emzirmede farklı pozisyon kullanmak, areolanın farklı bölümlerinde uygulanan emme basıncını değiştirerek diğer bölümlerin dinlenmesini sağlar. Seçilen herhangi bir pozisyonda önemli olan (çocuğun göğüsle temasının iyi sağlanabilmesi için) çocuğun göğse götürülmesidir.
Tam tersi doğru değildir; göğsü çocuğa doğru eğmek veya hareket ettirmek değil de kol hareketiyle çocuğu destekleyecek şekilde göğse doğru götürmek gerekir. Yani çocuğun alt dudağı meme ucunun altına gelecek şekilde ve böylelikle çenesi göğse değerek, kafası göğse dönük olacak şekilde pozisyon alınmalıdır. Anne ile çocuğun bedeni iyi bir şekilde desteklenmiş halde birbirine temas ediyor olmalıdır ve vücut hizası, kulak ve omuz aynı seviyede tutularak iyice desteklenmelidir.

Bebeğin Cinsiyeti Nasıl Belirlenir?

Bebek sahibi olmayı düşünen çiftlerin hamilelikten sonra en çok merak ettikleri konu bebeklerinin cinsiyeti.Bebeğin cinsiyetini belirleme yöntemler ile ilgili ayrıntılar… Bebeğin cinsiyeti belirlenirken şu faktörler rol oynar: Sperm hücrelerinde hem X hem de Y kromozomu bulunur. Yumurta hücrelerindeyse daima X kromozomu vardır. Milyarlarca sperm yumurta hücresinin içine girmek için mücadele eder, ancak milyarlarca spermden yalnızca biri bunu başarabilir. Yumurtanın içine girmeyi başarabilen sperm hücresi X kromozomuna sahipse bebek kız, Y kromozomu taşıyorsa bebek erkek olur. Özetle söylemek gerekirse bebeğin cinsiyetini belirleyen etken daima erkeğin sperminde bulunan x ya da y kromozomudur. Peki Günümüzde Bebeğin Cinsiyetini Önceden Belirlemek Mümkün mü? Günümüzde doğacak bebeğin cinsiyetinin belirlenmesine yönelik tıbbi yönü hiç olmayan ya da zayıf olan teknikler olduğu gibi, son derece güçlü tıbbi temellere dayanan birbirinden farklı yöntemler geliştirilmiş durumdadır. Bunlardan en gelişmiş olan ve tüp bebekle beraber uygulanan PGT yöntemi %100’e yakın istenilen sonucu vermekte, fakat Türkiye’de isteğe bağlı yapılmamaktadır. Bu Yöntemlerin Haricinde Başka Yöntemler Var mıdır? Evet, Tüp Bebek ve PGT Yöntemi dışında cinsiyet belirlemede dünyada uygulanan başka yöntemler de mevcuttur. Bu yöntemler aşağıdaki gibidir: 1. BabyChoice –Materna yöntemi : İsviçre’deki Materna Laboratuarlarının 1996 senesinden bu yana dünyanın pek çok yerinde temsilcilikleri aracılığıyla dağıtımını yaptığı BabyChoice yötemiyle herhangi bir tıbbi müdahale olmadan anne ve babanın istediği cinsten bebekyapabilmenin doğal ve güvenli tek yolunu oluşturmaya çalışmaktadır. Anne ya da bebeği hiçbir tehlikeye sokmadan yüzde 90′ın üzerindeki başarı oranı sağladığını savunarak, pratik ve ekonomik bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. BabyChoice –Materna yöntemi yöntemi nasıl çalışıyor?Bu yöntemin çalışma prensibi ; Hücresel haberleşme konusunu inceleyen bilim adamları annenin yumurta zarındaki reseptörlerin “X” ya da “Y” kromozomu taşıyan spermleri dönem dönem kabul ya da reddettiğini keşfettiler. “X” kromozomlu spermin (kız bebek) (+) artı ve “Y” kromozomlu spermin (erkek bebek) (-) eksi yük taşıdığıysa önceden biliniyordu. Fransız bilim adamları çok daha ileri gittiler ve yumurta zarındaki reseptörlerin elektrik yükünün annenin biyolojik saatine göre değiştiğini keşfettiler. Buna kutuplaşma dönemleri ismini verdiler. Söz konusu bu keşif resmi makamlarca takip edilen testlerle test edildi ve yüzde 98 oranında başarı sağlandı. Bunun üzerine 1997′den bu yana bütün dünyada satışa sunuldu. Yeni adıyla BabyChoice şöyle özetleniyor : Annenin yumurta zarındaki reseptörlerin hangi günlerde “X” kromozomlu spermleri (kız), hangi günlerde “Y” kromozomlu spermleri (erkek) kabul edip diğerini reddedeceğini bulan metotdur. Çiftlerin, doğanın onlar için belirlediği günlerde kız ya da erkek çocuk yapmalarını sağlar. 1997 senesinden bu güne dek kullanıcıların başarı oranı yüzde 90 civarında olmuştur. Hakkınızda vereceğiniz bilgiler analiz edilerek ve her biri 25 ayrı hayati parametre ile karşılaştırılır ve BabyChoice takvimi , gebelik takvimi hazırlanır. Takvim, spermlerin ana rahminde altmış saate dek yaşayabildikleri hesaplanarak hazırlanır. Takvimde işaretli günler çoğu annenin doğurgan dönemi (son kanamanın ilk gününden sonraki yedinci ila yirmi birinci gün arası) ile ilk altı ayda çakışmaktadır. Fakat gerekli görülürse adet dönemlerini değiştirmek kolaydır. Kutuplaşma dönemleri sabittir ve değiştirilemez. BabyChoice yöntemi ile cinsiyet gebelik takvimi tamamen doğal olup kopyalama, genetik seçme, embriyo ayırma gibi işlemlerden ayrı tutulmaktadır ve bunları yasaklayan tüm otoritelerce kabul görmektedir. İsviçre’deki Materna laboratuarlarında annenin kişiye özel analizi yapılmaktadır ve BabyChoice takvimi hazırlanmaktadır. Bu takvimdeki işaretli günler çiftlerin arzuladıkları cinsiyetteki bebeğe gebe kalabilecekleri günleri gösterir. Bugünlerde gebelik için deneme yapmak gerekir. 2. Microsort –Ericcson yöntemi Amerika’da bilim adamları çiftlere bebeklerinin cinsiyetini belirlemeyi kolaylaştıran bir metod geliştirdi. Yöntem kız bebeklerde yüzde 92, erkek bebeklerde ise yüzde 80 başarı sağlıyor. Amerikanın Virginia eyaletindeki Fairfax şehrindeki Genetik ve Tüp Bebek Enstitüsünde geliştirilen bir alet yardımıyla spermler X ve Y kromozomlarına göre ayrıştırılıyor. Lazer ışınları ve komplike DNA formülleri kullanarak sperm ayrıştıran bir cihaz yardımı ile kız bebek olmasını sağlayan X kromozomu taşıyan spermlerle erkek bebek olmasını sağlayan Y kromozomu taşıyanları birbirinden ayırıp elde edilen ayrılmış spermleri Aşılama (suni dölleme) yöntemi ile anne adayına yerleştirerek gerçekleştiriliyor. İstenilen kromozomdaki sperm ayrıştırma işlemi epey zor olduğu için kız bebek için ayrıştırma oranı yüzde 92 ve erkek için ise oran daha düşük ,yani %80 dolaylarındadır. Gebelik oranları ise uygulama başına hayli düşük yüzde on sekiz saptanmış . Daha çok genetik hastalıkları olan aileler için geliştirilen bu yöntem aslında henüz daha deneme aşamasındadır. Bu yöntem sayesinde önümüzdeki senelerde çocuklarda ortaya çıkan hemofili veya kas erimesi gibi hastalıklar için, daha önceden cinsiyet belirlenerek önlem alınması planlanıyor. Genel olarak uygulaması zor ve pahalı bir tekniktir. Uygulanırlığı zor olduğundan çok daha az kullanılmaktadır. Bu yöntem için teknik ve yasal zorluklar vardır. 3. Shettles Metodu Amerika’da ve Avrupa ülkelerinde çok fazla uygulanan bir teknik ise Shettle metodudur. Çok basit olan bu metodun uygulama prensibi adetin belirli günlerinde ilişkiye girilmesine dayanmaktadır Landrum Shettles adlı bir doktorun geliştirdiği basit ve ücretsiz olan bir yöntemdir. Dayandığı nokta X kromozomu taşıyan spermlerin Y kromozomu taşıyanlara göre daha yavaş yüzmesi ve daha dayanıklı olmasıdır. Yumurtlama dönemindeki yapılacak bir zamanlama ile seçmeye çalışılan cinsiyetteki spermlere avantaj sağlamaya çalışıyorsunuz. Buna göre erkek çocuk için yumurtlamaya en yakın zamanda cinsel birleşme yapılmalıdır. Böylece hızlı Y kromozomu taşıyan spermler yumurtaya daha hızlı ulaşabilmekteler. Kız çocuğu içinse yumurtlama olmadan üç ila beş gün önce cinsel birleşme yapılıyor ve sonra bir daha yapılmıyor. Bu şekilde Y kromozomu taşıyan spermler ölüyor ve geriye X kromozomu taşıyan daha dayanıklı spermler kalıyor. Bu yöntemin uygulanması için yumurtlama gününün tespiti için bazal vücut ısısı takibini ya da servikal mukus testlerini kullanmak icap etmektedir. Sözün özü bu bir tür gebelik takvimi dir. Özetle ; - Bu kurama göre yumurtlamadan iki gün önce ilişkiye girilirse kız , yumurtlamadan sonra ilişkiye girilirse erkek -olacağı savunulmaktadır - Yine bu metoda göre yüzeyel ilişki ile kız ,derin cinsel ilişki ile erkek olma olasılığı artmaktadır. - Shettle metoduna göre ilişki esnasındaa kadın orgazm olmaz ise kız ,orgazm olur ise erkek olma ihtimali yüksek olmaktadır.

Tüp Bebek İle İlgili Merak Edilenler

Bebek sahibi olmayı düşünen çiftler doğal yollarla gebelik sağlayamayınca,alternatif gebelik yöntemlerini kullanarak bebek sahibi olabiliyorlar.İşte tüp bebek diye adlandırılan uygulama ile ilgili anne adaylarının merak ettikleri soruların cevapları… Tüp Bebek Tedavim Ne Kadar Sürecek? Tüp bebek tedavisinin süresi, hekimin çift için uygun gördüğü protokole göre değişildik gösterir. Genelde ilk ilaçların kullanılmaya başlanmasından embriyo transferine kadar geçen süre 15-25 gün arasındadır. Tedavi Sırasında Hastanede Yatmam Gerekecek mi? Hayır. Yalnızca yumurtalar toplandıktan sonra ve embriyo transferi yapıldıktan sonra 3-4 saat hastanede dinlenmeniz yeterli olacaktır. Yumurtalar Toplanırken Acı Duyacak mıyım? Hayır. Yumurta toplama işlemi sanılanın aksine çoğu hasta için rahatlıkla yürütülen bir işlemdir. Aynca bu işlem sırasında sakinleştirici, ağrı giderici ilaçlar yapılıyor ve bazen de işlem hasta uyutularak gerçekleştiriliyor.

Hamilelik Öncesi Hazırlıklar

Bir anne adayı hamilelik kararını almadan önce çok dikkatli davranmalıdır.Eğer çiftler çocuk düşünüyorlarsa anne adayları bir kaç ay öncesinden beslenme,spor ve zararlı alışkanlıklar konusunda bilinçli davranmalı. Son yıllarda uyuşturucu ve alkol kul­lanımı ve hamileliğe etkileri konusunda pek çok şey öğrendik. Artık hamilelik sı­rasında uyuşturucu ve alkol kullanımı hakkında en güvenilir yaklaşımın bu maddeleri hiç kullanmamak olduğunu biliyoruz. Bu gibi sorunları hamilelikten önce çözmek daha mantıklıdır. Hamile olduğunuzu fark edene kadar 8 veya 10 haf­talık hamilelik süreci geçmiş olabilir. Bebeğiniz en önemli gelişimsel aşama­larını hamileliğin ilk 13 haftasında yaşar. Hamile olduğunuzu bilmeden uyuşturu­cu kullanmış olabilirsiniz. Zaten hamile olduğunu bilen çok az sayıda kadın bu maddeleri kullanır. Hamile kalmayı de­nemeden en az 3 ay önce ihtiyacınız ol­mayan herhangi bir maddeyi kullanmayı bırakın! Bu problemlerle ilgili araştırmalar de­vam etmektedir, bu araştırmalar ilaç ve­ya alkol kullanımının bebeğin IQ’sunu, dikkat aralığını ve öğrenme yeteneğini etkilediğini göstermektedir. Şimdiye ka­dar bu maddelerin belirli miktarda kulla­nımı için güvenli bir alt seviye belirlen­memiştir. Hamilelikten önce uyuşturucu kullanı­mı ciddi bir iştir. Neyse ki uyuşturucu kullananlar için yardımcı olacak kurum­lar bulunmaktadır. Hamile kalmadan önce yardım alnı. Hamileliğe hazırlanmak sizin ve eşiniz için yaşam tarzınızı değiş­tirme konusunda iyi bir neden olabilir.

26 Nisan 2013 Cuma

Gebelik Testi

Embriyo transferinden 12 gün sonra hasta gebelik testi için yeniden kliniğe çağırılır. Burada ilk önce idrarda daha sonraysa kanda gebelik testi (beta-hCG) yapılır. Kanda yapılan testin sonucuna göre gebelik olup olmadığına karar verilir. Testi pozitif olanlar 2 gün sonra yeniden kanda gebelik testi için çağırılır. İki testin sonuçları arasındaki ilişki değerlendirilerek gebeliğin sağlıklı olup olmadığına karar verilir. Sağlıklı bir gebelikte iki gün sonra kan beta-hCG değeri yaklaşık 2 kat artmalı. Bazı durumlarda bir süre sonra kan beta-hCG değeri sıfıra iner. Bu durum biyokimyasal gebelik olarak adlandırılır. Beta-hCGnin beklenenden daha farklı artışları ise ektopik gebeliği (dış gebelik) düşündüren bulgulardan birisi. 12. ve 14. günlerdeki beta-hCG değerleri istenilen şekilde artan vakalar klinik gebelik olarak kabul edilir ve 2 hafta sonra ilk gebelik ultrasonu için çağırılır. Bu ilk ultrasonda rahim içinde gebelik kesesinin olup olmadığı ve eğer kese varsa kaç tane kese olduğu araştırılır. İkiz, üçüz ya da daha fazla sayıda fetus bu ilk ultrasonda görülebilir. Zaman zaman çoğul başlayan gebeliklerde fetus sayısı düşüş gösterir. Örneğin üçüz olarak başlayan bir gebelik daha sonra iki hatta tek bebeğe düşebilir. Bu duruma spontan fetal redüksiyon adı verilir. Fazla olan bebek sayısının cerrahi olarak azaltılması ise fetal redüksiyon olarak adlandırılır. Özellikle üçüz, dördüz ya da daha fazla sayıda bebeğin geliştiği durumlarda fetal redüksiyon diğer bebeklerin yaşam şansını yükselttiği için önerilir.

Embriyo Transferi

Elde edilen döllenmiş yumurtalara embriyo denir. Embriyolar iki hücreli aşamadan çok hücreli blastokist aşamasına kadar herhangi bir dönemde transfer edilebilir. En sık tercih edilen transfer zamanı 4 - 8 hücreli aşamadır. Embriyolar bu aşamaya genellikle 2. ya da 3. günde ulaşırlar. Embriyo transferi 2. - 6. günler arasında yapılabilir. Yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısıyla klinik gebelik oranları arasında direkt bir ilişki mevcut. En iyi klinik sonuçlar 2 - 4 embriyonun transfer edilmesiyle alınır. İkiden fazla sayıda embriyo transfer edildiğinde çoğul gebelik oranları oldukça yükselir. Ancak bu risk artan kadın yaşıyla birlikte azalır. Çoğul gebeliklerin komplikasyon oranlarının yüksek olması ve erken doğum gibi nedenlerle maliyetin artması nedeniyle pek çok ülkede transfer edilen embriyo sayısı kısıtlandı. İkiden fazla sayıda embriyo ancak 37 yaşından büyük ve daha önceki IVF/ICSI denemelerinin başarısız olduğu hastalarda yapılır. Hatta bazı çalışmacılar 35 yaşından genç her hastada sadece 1 tane blastokist transfer edilmesini önerir. Transfer nasıl yapılır? Embriyo transferi yapılırken hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatırılır. Vajinaya spekulum takılır. Sonra steril serum fizyolojikle temizlik yapılır. Ardından özel kültür sıvılarıyla rahim ağzı temizlenir. Embriyolog transfer edilecek embriyoları katater içinde laboratuvardan getirir. İşlemi yapacak olan hekim karından yapılan ultrason eşliğinde embriyoları rahim içine bırakır. Embriyo transferi işlemi ağrılı bir işlem değildir ve anestezi gerektirmez. İşlem sonrası endometriumu (rahim içini döşeyen doku) desteklemek için hastaya enjeksiyon, fitil ya da krem şeklinde hormon ilaçları verilir. Luteal faz desteği adı verilen bu tedavi eğer gebelik oluşursa 10. haftaya kadar devam eder. Gebelik oluşmayıp adet kanamasının olduğu durumlardaysa kanamanın başlamasıyla birlikte tedavi kesilir. Embriyo transferi sonrası 12. günde hasta gebelik testi için çağırılır.

Döllenme Fertilizasyon

Yumurta toplama işleminin ardından bu kez kadından alınan yumurta ve erkekten alınan spermler laboratuvar ortamında döllenir. Bu embriyo transferi gerçekleştirilmeden önce ki son adımdır. Yumurta toplama (OPU) işlemi sırasında emilerek alınan follikül içeriği hemen laboratuvara gönderilir. Özel bir mikroskopla incelenen bu sıvının içinde bulunan yumurta kültür sıvısının içine konarak inkübatör denilen aygıta kaldırılır. İnkübatör, sıcaklığı 37 oC, karbondioksit oranını da %5 - 6 düzeyinde sabit tutar. Olgun yumurta hücreleri 4 - 6 saat sonra döllenme için hazır hale gelir. Uyarılma sonrası çapı 18 - 22 mm arasında olan folliküllerin yaklaşık %80'inden döllenmeye uygun olgun yumurta elde edilebilir. Kadından yumurtaların (oositlerin) toplandığı esnada erkek de sperm verir. Sperm alınması içn en ideal yöntem mastürbasyondur. Menisinde canlı sperm bulunamayan kişilerde ise cerrahi olarak sperm aranır. Elde edilen meni özel bir kap içine alınır ve sıvılaşması olması beklenir. Sıvılaşan meni, sperm sayısı, hareketliliği ve şekli yönünden incelenir. Tüp bebek planlanan hastalarda en önemli kriter hareketli sperm sayısıdır. İncelenen sperm döllenme için hazırlanır. Sperm hazırlaması iki nedenden dolayı önemli. Bunlardan birincisi menide bulunan yabancı proteinleri temizlemek, ikincisiyse bazı reaksiyonları tetikleyerek spermin hiperaktif olmasını sağlamak. Yumurta kültürü ve sperm hazırlanması tamamlandıktan sonra döllenme işlemine geçilir. Spermlerle yumurtalar buraya bırakılırlar. Her bir yumurta hücresi için 20.000 sperm kullanılır. Sperm parametrelerinin bozuk olduğu durumlarda bu sayı arttırılabilir. Erkek faktörü varlığında veya nedeni açıklanamamış infertilite olgularında mikroenjeksiyon (ICSI) tercih edilmeli. İşlemden 16 - 18 saat sonra döllenme olup olmadığı kontrol edilir. Döllenmiş yumurtada tek olan hücre sayısı ikiye çıkmıştır. Döllenmiş yumurtalar tekrar kültür ortamına konur ve ileri aşamalara ulaşmaları beklenir. Uygun aşamaya gelindiğinde embriyolardan kaliteli olanlarından belirli bir sayıda alınarak kadının rahmi içine transfer edilir.

Yumurta Toplama

Yumurtalıkların uyarılmasından sonra (Ovülasyon indüksiyonu) belirli büyüklükte folliküller elde edilir. Sıra bu yumurtaları dışarıda döllenmek üzere toplamaya gelir (Ovum pick-up, OPU). Toplama işleminden önce halk arasında çatlatma iğnesi olarak bilinen hCG hormonu yapılır. Toplama işlemi bu enjeksiyondan yaklaşık 32 - 36 saat sonra gerçekleştirilir. Yeterli ve iyi kalitede yumurta elde edebilmek için enjeksiyonun belirlenen saatte yaptırılması ve yine belirlenen saatte yumurta toplama işlemi için klinikte bulunulması son derece önemli. Tüp bebek uygulamalarının başladığı ilk yıllarda toplama işlemi laparoskopiyle yapılırdı. Bu hem hasta için hem de hekim için oldukça zahmetli bir işlemdi. İşlem nasıl yapılır? Günümüzde ise yumurta toplama işlemi (OPU) vajinal ultrasonografiyle oldukça kolay ve konforlu bir şekilde gerçekleştirilir. Hasta jinekolojik muayene pozisyonunda yatar ve üzeri steril örtülerle örtülür. Vajina temizliği yapıldıktan sonra vajinaya lokal anestezi uygulanır. Ardından vajinal ultrasonografiye başlanır. Vajinal ultrasonografi üzerinde bulunan kılavuz içinden geçirilen bir iğne ile yumurtalara (overlere) ulaşılır. Her bir follikül içine girilerek içeriği özel bir aspiratör yardımıyla boşaltılır. Alınan sıvı hemen laboratuvara yollanarak yumurta içerip içermediği mikroskop altında incelenir. Eğer yumurta hücresi varsa ayrılır. Eğer follikülden yumurta elde edilemezse aynı iğne içinden özel sıvı verilerek follikül boşluğu yıkanır. İçinde kalmış olabilecek yumurta alınmaya çalışılır. Bu şekilde tüm folliküller aspire (vakum yardımıyla emme işlemi) edilinceye kadar işleme devam edilir. Her iki yumurtalığın aspire edilmesi yaklaşık 15 - 30 dakika sürer. Komplikasyon yaşanabilir mi? İşlem sonrası hasta dinlenme odasına alınarak bir süre istirahat etmesi sağlanır. Lokal anesteziyi tolere edemeyen ya da yumurtalıkların ve/veya folliküllerin özel durumu nedeniyle işlemin teknik olarak zor geçeceği düşünülen vakalarda genel anestezi tercih edilebilir. Bazen follikül sayısı fazla olmasına karşın içlerinden yumurta hücresi çıkmaz. Boş follikül sendromu adı verilen bu durumun en önemli nedenlerinden biri hastanın hCG enjeksiyonunu yanlış saatte yaptırmış olmasıdır. Bu gibi durumlarda tek taraftaki folliküller aspire edildikten sonra yeniden hCG yapılır. 24 saat sonra yumurta toplama (OPU) işlemi diğer yumurtalıkta tekrarlanır. Yumurta (Oosit) toplama işleminin komplikasyon oranı oldukça düşük. En sık karşılaşılan komplikasyon OPU iğnesinin geçtiği vajina dibinden olan kanamalardır. Bu kanamalar tamponlamayla kolaylıkla durdurulabilir. Çok nadiren bağırsak, mesane, damar gibi komşu organ yaralanmaları görülebilir. Nadir karşılaşılan bir başka komplikasyon da pelvik(alt karın bölgesi) absedir. Endometrioma (çikolata kisti) varlığı, içerdiği kanın uygun besi yeri olması nedeniyle pelvik abse açısından önemli bir risk faktörüdür. Kendi kliniğimizde de 5.400 vakalık serimizde 3 hastada tüp ve yumurtalığı kapsayan abse gelişti. Antibiyotik tedavisine yanıt alınamaması üzerine o yumurtalığın ameliyatla alınması gerekli oldu. Lokal anestezi altında vajinal yoldan yumurta toplama (OPU), genelde tolere edilmesi kolay, nispeten daha az girişimsel ve komplikasyon olasılığı düşük bir işlemdir.

Yumurtalıkların uyarılması

Hormonların baskılanmasının ardından tüp bebek tedavisinde yumurtalıkların uyarılması aşamasına geçilir. Yumurtalıkların uyarılması daha fazla yumurta üretimini sağlamak. Yumurtalıkların uyarılmasında amaç mümkün olduğunca fazla sayıda 16 - 20 mm çaplı follikül elde etmek. Takipler esnasında kan östrojen düzeyleri kontrol edilerek ilaç dozu ayarlaması yapılabilir. Hedef 14 mm'den büyük follikül başına 200 pg/mL östrojen düzeyine ulaşmak. Folliküller yeterli büyüklüğe ulaştığında son olgunlaşmayı sağlamak için 5.000 - 10.000 ünite human chorionic gonadotropin (hCG) enjeksiyonu yapılır. Tedavinin süresi değişken olmakla birlikte kendi kliniğimizde ortalama 11 gündür. Çatlatma iğnesinden 32 - 36 saat sonra yumurta toplama işlemi yapılır. Tüm protokollerde (tüp bebek işlemlerinde) adet kanamasının 2. ya da 3. gününde temel ultrason incelemesi ve kanda östrojen tayini (testi) yapılır. Böylece kullanılacak ilaç dozuna karar verilir. Uyarı tedavisi başladıktan sonra hasta belirli aralıklarla kontrole çağırılır. Bu kontrollerde vajinal ultrasonografi yapılarak gelişen folliküllerin sayısı ve büyüklüğü kontrol edilir. Zaman zaman yumurtalıkların durumuna göre kanda östrojen incelemesine gerek duyulabilir. Ultrason takipleri sırasında değerlendirilen bir diğer faktör de rahimin içini döşeyen ve endometrium adı verilen tabakanın yapısı ve kalınlığı. Gebelik oluştuğunda embriyo endometriuma yerleşeceğinden yapısı son derece önemlidir. HCG hoırmonunun verileceği günde endometrium 6 mm veya daha ince olduğunda gebelik şansı azalır. Kendi uygulamalarımızda bu tür hastalardaki klinik gebelik oranı %11.8'dir. Endometrial kalınlığın 14 mm'den fazla olması da olumsuz etki yaratır ve gebelik elde edilse bile düşük olma olasılığı artar. Ovülasyon indüksiyonunun (yumurtalıkların uyarılmasının) en ciddi komplikasyonu zaman zaman yaşamı tehdit edebilecek boyutlara ulaşabilen Ovarian Hiperstimülasyon Sendromudur (OHSS, yumurtalıkların aşırı uyarılması sendromu). Burada salgılanan hormonların etkisi ve yumurtalıkların verdiği aşırı cevap nedeniyle karın boşluğu başta olmak üzere göğüs boşluğu, cilt altı gibi bölgelerde sıvı toplanır. Ciddi vakaların hastaneye yatması gerekir. Karında toplanan sıvı çok fazla olduğunda iğneyle boşaltılır ve alınan sıvı birtakım işlemlerden geçirildikten sonra hastaya damardan geri verilir. Tedavinin süresi değişkendir. OHSS riski yüksek olan kadınlarda embriyo transferi geciktirilebilir ya da iptal edilebilir. Ovülasyon indüksiyonunun (yumurtalıkların uyarılması) üzerinde en fazla tartışma yaratan konulardan biri uzun dönem yan etkisi olarak kansere neden olup olmadığıdır. Bu sorunun yanıtı ne yazık ki henüz tam olarak bilinmiyor. Ancak bugüne kadar yapılan araştırmalar böyle bir riskin olmadığını gösteriyor.

Hormonların Baskılanması

Tüp bebek tedavisine başlandıktan sonra ilk olarak kadının hormonları baskılanır. Bunun en önemli nedeni baskılama sonucunda istenmeyen zamanda yumurtaların çatlayarak karına dökülmelerinin önüne geçilmesi ve daha fazla embriyonun elde edilecek olması. Bu da daha fazla sayıda embriyonun oluşturulabileceği ve gebelik şansının yükselebileceği anlamına gelir. Tüp bebek tedavisinde hormonların baskılanması için uygulanan Yumurtalıkların uyarılmasının (Kontrollü ovarian hiperstimülasyon - KOH) amacı burada normalde 1 olan baskın follikül sayısını arttırmak ve daha fazla sayıda olgun yumurta hücresi elde etmektir. İlk başarılı tüp bebek gebeliği, herhangi bir uyarının verilmediği doğal bir adet döneminde elde edildi. Buna rağmen birden fazla sayıda embriyo transfer edilmesi başarı olasılığını arttırır. Daha fazla sayıda embriyo elde edebilmenin tek yolu daha fazla sayıda yumurta hücresi elde etmek. Günümüzde dünyadaki hemen hemen tüm üreme sağlığı merkezlerinde KOH (Kontrollü ovarian hiperstimülasyon) uygulanır. Kontrollü Ovarian hiperstimülasyon değişik ilaçlarla ve değişik yöntemlerle uygulanabilir. Yumurtalıkları uyarmak amacıyla bazı hormonlar kullanılır. Bunlardan tüm dünyada en sık kullanılan klomifen sitrat (CC) olmasına karşın tüp bebek / mikroenjeksiyon ugulamamalarında tercih edilen ilaç değildir. Bunun nedeni uyarılan follikül sayısının genelde yetersiz olması ve folliküllerin kontrol dışı çatlama oranlarının %30'lara kadar çıkması. CC genelde aşılama tedavilerinde kullanılan bir ilaçtır. Tüp bebek / Mikroenjeksiyon uygulamalarında tercih edilen hormonlar Human Menopausal Gonadotrophin (hMG, menopozdaki kadınların idrarlarından elde edilen ve eşit miktarda FSH ve LH hormonları içeren bir maddedir) ve Follikül stimüle edici (uyarıcı) hormon yani FSH'dır. FSH vücutta beyin tarafından salgılanır. Tek başına FSH ya bu idrarların ayrıştırılmasıyla ya da yeni bir teknoloji olan rekombinant teknolojisiyle yapay olarak üretilir. hMG ya da FSH tek başına verildiğinde kişinin kendi vücudundan salgılanan hormonlar nedeniyle folliküller kontrolsüz ve zamansız olarak çatlayabilir. Bu durumda tedavi yarım kalır. Buna erken luteinizasyon adı verilir. Tüp bebek uygulamalarının ilk başladığı yıllarda tedavilerin yaklaşık %17'si bu nedenle iptal edilirdi. Bu riski en aza indirmek için yumurtalıkları uyarmadan önce kadının kendi hormonlarını baskılamak gerekir. Bu amaçla GnRH analogları (GnRHa) adı verilen bazı ilaçlar kullanılır. GnRHa ilk önce yumurtalıklarda aşırı bir uyarıya neden olur. Ancak daha sonra güçlü bir baskılanma yaratır. İlk başta ortaya çıkan uyarılmaya flare-up etki adı verilir. Bu sayede olay tamamen kontrol altına alınır. Yumurtalıkların baskılanması GnRh antagonisti denilen yeni tip ilaçlarla da yapılabilir. Bu ilaçlar başlangıçtaki uyarıya neden olmadan doğrudan hızlı bir şekilde yumurtlamayı önlerler. Baskılama değişik protokollere göre yapılabilir. Kısa Protokol: GnRHa uygulamasına adet kanamasının ilk günü başlanıp tedavi sonuna kadar (çatlatma iğnesinin yapıldığı gün) devam edilir. Adet kanamasının 3. gününden başlayarak tedaviye hMG ya da FSH eklenir. Ultrakısa protokol: Adet kanamasının ilk günü GnRHa'ya başlanır ve 3 gün verildikten sonra kesilir. Tedaviye hMG'ya da FSH ile devam edilir. Amaç sadece flare-up etkiden yararlanmak. Mikrodoz kısa protokol: Diğer kısa protokollerden farkı, kullanılan GnRh dozunun çok düşük tutulması. Bu amaçla eczaneden alınan ilaç tüp bebek laboratuvarında sulandırılır ve dozu düşürülür. Bu protokol son zamanlarda yumurtalıkları zayıf olan kadınlarda uygulanır. Uzun protokol: Tüm dünyada en çok tercih edilen KOH protokolüdür. GnRHa uygulamasına bir önceki adet döneminin 21. günü başlanır. Takip eden adet kanamasının 3. gününde baskılanmanın olup olmadığı yapılacak olan kan testi ile anlaşılır. Kan östrojen düzeyi azalmışsa baskılanma sağlanmış demektir. Bu durumda hMG ya da FSH ile uyarı tedavisine başlanılır. Ancak GnRHa uygulaması sona erdirilmez. Çatlatma iğnesi yapılana kadar GnRH ve hMG ya da FSH bir arada kullanılır. GnRh Antagonistleri: Bu tedavide adetin 2. veya 3.günü doğrudan hMG, FSH veya rekombinant ilaç başlanır. GnRh antagonistine, yüksek dozda tedavi başlangıcında veya yumurtalar 14 - 15 mm boyutuna eriştiği zaman günlük olarak başlanır. Kullanılacak olan ilaç miktarı hastanın yaşına ve yumurtalıkların vereceği cevaba göre büyük değişkenlik gösterir. Genç hastalarda günde 3 ampul genelde yeterli olurken, ileri yaşlı ya da yumurtalıklarının durumu iyi olmayan hastalarda günde 6 ya da 8 ampul gerekli olabilir.

Tüp Bebek Aşamaları

İlk Görüşme Uzun süredir çocuk sahibi olmak istiyorsunuz ancak bugüne kadar doğal yollardan isteğinize kavuşamadınız. Bir uzmana başvuracaksınız ama ilk görüşmede sizi nelerin beklediğini bilmiyorsunuz. İşte tüp bebek tedavisinde birinci aşama sayılan ilk görüşmede yaşanacaklar. Çiftin doktorla ilk görüşmesi hangi tedavi yöntemine uygun olduklarına karar verme amacını taşır. Görüşme sırasında çiftin öyküsü alınır, önceden yapılmış olan tetkikler değerlendirilir ve kadınla erkek muayene edilir. Erkeğin değerlendirilmesinin temelini Semen (sperm, meni) Analizi oluşturur. Bu analizin Tüp bebek ünitemizin laboratuvarında yapılması gerekir. Kadının jinekolojik muayene ve ultrason incelemesi yapıldıktan sonra, Pap Smear (rahim ağzı kanserinin ve kanser öncesi durumların saptanması için yapılan test) testi ve çeşitli bakteriyolojik incelemeler için numuneler alınır. Adetin üçüncü günü yapılan hormon tetkikleriyle, yumurtalıkların ilaçlara nasıl cevap verecekleri önceden anlaşılmaya çalışılır. Daha önce çekilmemiş ya da çekildiği halde kalitesi yetersizse rahim ve tüplerin görüntülenmesi amacıyla bir rahim - tüp filmi çekilmesi istenebilir. Her iki eş için AIDS, Sarılık Testi, yalnızca kadınlar için Kızamıkçık Testi ve kan sayımı istenir. İkinci görüşme: Bunun amacı, ilk görüşmede istenen tetkikler değerlendirilerek, bir tedavi planı çizilmesi ve bunun çiftlerle tartışılmasıdır. Plan yapılıp hangi ilaçların, hangi protokole göre uygulanacağına karar verildikten sonra tedaviye başlanır.

24 Nisan 2013 Çarşamba

gebelikte bulantı kusma ne zaman başlar


Hamileliğin ilk aylarında, bulantı ve kusma sorunları fazlalaştığında ve yapılan tedavilere yanıtvermediği durumlarda, aynı belirtileriyle kendini gösteren başka hastalıklar için de araştırma ve tahlil yaptırılmalıdır.
 
Gebeliğin altıncı haftasından sonra, bulantıyla birlikte görülen kusma.jpgkusma, hamilelerin sıklıkla karşılaştığı bir durumdur. Hamilelerin 100′de 80’inde görülenbulantı ve kusmalar gebeliğin sekizinci haftasında maksimum seviyeye ulaşır. Ve epey sıkıntı verir. 8. haftadan sonra sonra azalmaya başlayan bulantı ve kusmalargebeliğin 14. haftasında hemen hemen biter
 
Bulantı ve kusmalar, ciddi bazı sorunlara yol açtığı takdirde vücudun diğer organlarında oluşabilecek bazı rahatsızlıkların habercisi olabilir. Hamilelerin aşırı ve uzun süren bulantı ve kusma şikayetleri, hormonal değişimlerden ziyade mide ve sindirim organlarının, migren, böbrek taşı, sinir ve denge sistemi gibi çeşitli hastalıklardan da kaynaklanıyor olabilir. Genel olarak peptik ülser, safra kesesi taşı ya da kolesistit, pankreatit, piyelonefrit ve hipertiroid de sayılabilir.
 
Gebelikte Bulantı ve Kusmalar Nereye Kadar Normal?
 
Gebelik süresince mide bulantılarının sebebine henüz bilimsel nitelikte bir açıklama getirilemediği için için tamamen ortadan kaldıracak bir tedavisel yöntemden de bahsedilememektedir. Genelen olarak saha saatlerinde görülmekle birlikte, gebelikdeki hormonal değişimlerin sindirim sistemi üzerinde yaptığı olumsuz etki uzmanların birleştiği ortak noktadır. Ayrıca kanda betahcg (B-HCG) ve östrojen hormonlarının yüksek oranda bulunduğu ikiz – çoğul gebeliklerve üzüm gebelikler de bulantı ve kusma şikayetleri daha yoğun hissedilmektedir.
 
Aşırı gebelik kusması
 
Buraya kadar anlattıklarımız bir sorun olarak görülmeyen, hatta hamileliğin neredeyse olmazsa olmazlarından olan bulantı ve kusmaydı. Ancak tüm gebeliklerin1000 ( bin)de 4’ünde görülen ve Hyperemesis Gravidarum yani,gebelikte çok şiddetli bulantı ve kusma, durumu var ki, kesinlikle tedavi edilmesi gereken hastalıktır.
 
Hyperemesis Gravidarum, her hamile kadında normal olarak seyreden, bulantı ve kusmalardan farklı bir biçimde, bütün gün devam eden, aşırı şiddetli seyreden ve kendiliğinden düzelmeyen bir tablo sergiler. Kusma ve bulantılar fazlalaştğında vücutta doku ve hücre içi suyunun azalması meydana gelir ve tüm vücut sistemleri ciddi şekilde olumsuz etkilenir. Sonucunda ise acil tedavi gerektiren önemli ve ihmal edilmemesi gereken bir gebelik komplikasyonu haline gelir.
 
Aşırı bulantı ve kusmalar sonrası vücudun sıvı ve mineral kaybı fazlalaşacağından dolayı sıvı ve elektrolit dengesi bozulan gebeleri önemli sorunlar bekler. Kalbte ve iç organlarda fonksiyonlarını düzenli sürdürülmesi, tüm kasların düzenli kasılmaları için sıvı-elektrolik dengesi önemli olduğundan yoğun ve çok fazla gebelik kusmalarında geciktirilmeden tıbbi müdahale edilmelidir.
 
Hyperemesis Gravidarum sonucu, ani ve aşırı kilo kaybı, kan potasyum düzeyinin azalması, vücudun karaciğer fonksiyonlarında düzensizlik ve kan pH sinin alkaliye kaymasına kadar neden olabilen ağır hiperemesis gravidarum tablosu, ancak yatarak tıbbi tedaviyle düzelir.
 
Kusma ve bulantılar, şiddeti artarak devam ediyor ve kesilmiyorsa bunun tespiti için idrarda keton miktarı ölçülmelidir. Kontrol altına alınamaz, idrardaki keton miktarı fazlalaşır ise hasta acilen hastaneye yatırılmalıdır.
 
Hyperemesis tedavisi
 
Hiperemesis gravidarum (aşırı kusma ve bulantı) durumlarında hasta bir an önce hastaneye yatırılır ve tedaviye başlanır. Ağızdan beslenme tamamen kesilerek, kan biokimyası ve elektrolit düzeylerindeki dengesizlikler değişik serum kombinasyonları ile düzeltilmeye çalışılır. Yine hastaya, eksilen sodyum, potasyum gibi mineraller ile glikoz, B vitamini takviyesi yapılır.
 
Kusma engelleyici ilaçlar ile sıvı kaybı minumum seviyeye getirilmeye çalışılır.
 
Kardiyoloji, iç hastalıkları, gastroenteroloji ve psikiyatriden hastanın tedavisinde yardım alınır.
 
Bu arada aşırı kusmaya yol açabilecek diğer muhtemel hastalıkların (peptik ülser, safra kesesi taşı ya da kolesistit, pankreatit, piyelonefrit ve hipertiroid) da incelenmesi yapılır.
 
Hyperemesis’in gebeliğin devamı üzerindeki etkisi
 
Hiperemesis gravidarumbebek üzerinde herhangi bir olumsuz etkisi olmayan bir hastalıktır. Ancak çok nadiren de olsa, ciddi durumlarda, anne adayının hayatını kurtarmak için gebeliğin sonlandırılması gerekebilir. Aşırı kusmaların görüldüğü erken yaş hamileliklerinde, bebeğin düşük riskinin azaldığına dair gözlemler, bilimsel olarak kanıtlanmamış olsa da, kimi araştırmalar bu kanıyı destekliyor. Bazı araştırmacılara göre, bebeğin dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı anne adayının vücudunun geliştirdiği savunma mekanizması ve psikolojik faktörler, Hiperemesis gravidarum nedeni olarak gösteriliyor.
 
Aşırı kusmalarda diğer hastalıklar da taranmalı
 
Bu rahatsızlığı yaşayan gebelerde, 1. trimester sonunda devam eden ya da 2. trimesterde yeni başlayan bulantı ve kusmalar da aynı belirtiler iye kendini gösteren diğer hastalıkların taramasının yapılması gerekir.
 
Nadir olarak görülen bu hastalıklar düşük bir ihtimalle gebeliklerde en önemlileri;mol gebelik, karaciğer iltihabı, pankreas iltihabı, safra kesesi taşı, safra kesesi iltihabı, mide ve oniki parmak barsağı ülseri, zatürre,tiroid bezinin aşırı çalışması, over kistinin boğulması, sindirim sistemi tıkanmaları, insüline bağımlı diabet hastalığı başlangıcı ve beyin tümörleri olabilir.

düşükler neden olur

1) Düşük ne demektir ? 20. gebelik haftası öncesinde fetus ve eklerinin vücuttan herhangi bir nedenle atılması olayına düşük denir. 2) Kaç tür düşük vardır ? Anembryonik gebelik; gebelik kesesinin gelişip ancak içinde fetusun gelişmediği durumdur. Düşük tehdidi; 20.gebelik haftasından önce vajinal kanamanın oluşmasıdır, tüm gebeliklerin %30-40’ında oluşur. Engellenemeyen düşük; kanama miktarının artıp, rahim ağzının inceldiği ve açıldığı ancak henüz materyalin atılmadığı durumdur. Bu dönemde çoğu hastada şiddeti giderek artan kramp şeklinde ağrı olur. Tamamlanmamış düşük; gebelik ürünlerinin kısmen atıldığı durumdur. Tamamlanmış düşük; gebelik ürünlerinin tamamının rahimden atıldığı durumdur. Missed abortus; anne karnında fetusun öldüğü durumlar. Tekrarlayan düşük; ikiden fazla düşük olması 3) Her gebelikte düşük riski var mıdır? Ne sıklıkla görülür? Bilinen gebeliklerin %15-20’si kendiliğinden düşükle sonlanır. Çok erken dönemdeki gebeliklerin ancak gebelik hormonunun (B HCG) kan düzeyine bakılarak saptandığı durumlarda düşük oranının %40'a kadar çıktığı bilinmektedir. Tüm düşüklerin %80'I ilk üç ayda gözlenmektedir. 4) Başlıca düşük nedenleri nelerdir ? Erken dönemdeki düşüklerin %50 sine yakınından kromozom anormallikleri sorumludur.Trizomi denen kromozom sayısının normalden bir fazla yani 47 tane olduğu durumlar (örnek:trizomi 13,16,18,21 ve 22) ile monozomi denen ve kromozom sayısının bir eksik olduğu durumlarda (örnek: Monozomy X -Turner sendromu) düşük oranı ciddi derecede artmaktadır.Doğum sayısı, ileri anne ve baba yaşı, son doğumdan üç ay içerisinde tekrar gebe kalınmasında düşük riski artmaktadır. Anneye bağlı diğer düşük nedenleri arasında enfeksiyonlar, kontrol edilmeyen sistemik hastalıklar (örnek:endokrin durumlar: kontrolsuz tiroid ve şeker hastalığı,konnektif doku hastalıkları:sistemik lupus, skleroderma, böbrek hastalıkları: kronik böbrek hastalığı ) ilaç, sigara ,alkol ve diğer zararlı madde alışkanlıkları, aşırı kafein tüketimi ve radyasyon gibi nedenler sayılabilir. Rahim içi yapışıklıklar, şekil bozuklukları ve rahim ağzı yetersizlikleri de düşüklere sebep olan nedenler arasında sayılmaktadır. İki veya üzerindeki düşükler durumlarında tekrarlayan düşüklerden bahsedilir. Bu grupta trombofili denen kandaki pıhtılaşma faktörleri üzerinden etki eden olumsuz mekanizmalar ile bağışıklık sisteminden kaynaklanan bazı problemler etkili olmaktadır. 5) Daha önce düşük yapan bir anne adayı yeniden hamile kaldığında nelere dikkat etmelidir? 6) Düşük yapma riski tamamen ortadan kalkabilir mi veya minimuma indirmek için ne yapmalıdır ? Sağlıklı bir gebeliğin devamı için düzenli gebelik takibi çok önemlidir. Hastada gebelik saptandığından itibaren sık ve yakın tıbbi takip yapılmalıdır. Daha evvelki düşüğün şayet nedenleri biliniyorsa onlara karşı önlemler alınmalıdır. Örnek şeker hastası bir gebede kan şeker düzeyinin sıkı kontrolu ve takibi, kontrolsuz tiroid veya böbrek hastalıklarının gebelik öncesinde tedavisi gibi. Bu yöntemlerle düşük riski tamamen ortadan kaldırılmasa da minimuma indirilmiş olur. Özellikle tekrarlayan düşüklerde anne ve babanın kan kromozom analizi yapılması, kandaki pıhtılaşma faktörlerine ait anormalliklerin araştırılması ve düşük materyali ve bebeğin eşine ait patolojik incelemelerin bu konuda deneyimli ve özel eğitimli patologlar tarafından yapılması sebebin açıklanamadığı pek çok anormalliğin ortaya çıkartılmasında yardımcı olmaktadır. 7) Düşük yapmış bir anneye hem düşükten sonra hem de yeni hamileleğinde nasıl davranmalı ? Genelde çiftler, özellikle anne adayları gebeliğin kötü gidişatı anlaşıldığında veya düşükten hemen sonra yoğun bir üzüntüye boğulup çoğunlukla suçluluk duygusuna kapılırlar. Bu aşamada doktorun uygun yaklaşımı ve psikolojik danışmanlık son derece önemlidir. Bu dönemde olayın tıbbi detaylarının yanı sıra hastalar ve eşlerine muhakkak destekleyici, güven verici, diğer olası sağlıklı gebeliklerin şansı hakkında bilgi verilmelidir. Gerekli tetkikler ve patolojik incelemeler sonrasında çiftler düşükten ve kayıptan 4-6 hafta kliniğe tekrar gelmeli ve veriler bilimsel olarak uygun bir ortam ve zamanda tartışılmalıdır. 8) Türkiye genelinde sağlıklı bir şekilde hamileliğin tamamlanma oranı nedir? Ebeveynler bilinçlimidir ? Türkiye'de sağlıklı bir şekilde gebeleğin tamalanma oranı tamamen hastanın yeterli gebelik öncesi danışma ve prenatal bakım alıp almamasıyla doğru orantılıdır. Ülkemizde pek çok merkezin dünya standartlarında hizmet vermesi bizler için övünç kaynağı olsa da Türkiye genelinde önemli bir kitlenin yeterli tıbbi bakım alma fırsatı alamamış olması da üzücü bir gerçektir.Bunlar tamamıyla ebeveynlerin sosyo kültürel ve ekonomik yapılarına bağlı olarak ve ülke çapında sağlık hizmetinin dağılımına göre şekillenmektedir. 9)Türkiye'de ve merkezinizde düşük sebeplerinin belirlenmesinde ileri teknolojik tetkiklerin tamamı yapılabilmekte midir ? Evet. Şunu sevinerek söyleyebilirimki ülkemizde de bu konuda en ileri teknolojik destek ve bilgi birikimi sayesinde pek çok yeni araştırma safhasındaki tetkikleri bile yakalamış durumdayız. Biz de Yüksek Riskli Gebelikler Ünitesi olarak Moleküler Biyoloji ve Genetik Ünitesi desteğiyle özellikle tekrarlayan düşük ve erken doğumlarda rol oynayabilen pek çok hassas pıhtılaşma faktörleriyle bunları kontrol eden spesifik gen bölgelerini saptayabiliyoruz. Uyguladığımız paneller ancak dünyada sayılı araştırma merkezinde kullanılmakta olan bazı testleri dahi içermektedir. Bu testler ile beraber ABD ile koordine olarak yürüttüğümüz çalışmalar dahilinde plasentanın patolojik değerlendirmesi bu konuda bize oldukça detaylı çalışma ve araştırma olanağı sunmaktadır.